Hanımlar beyler...
Bi daha "baştan" alalım mı?
Bi daha "baştan" alalım mı?
Bazen bu ülkenin siyaseti üzerine, sporu üzerine böyle ciddi ciddi yazı yazmaya kalkıyorum da;
Kendi kendimi:
"Yahu ne salak adamsın! Şunların üzerine, (üşenmeden,) ayakları yere sağlam basan, mantıklı yazı yazmaya çalışıyorsun!" diye söylenirken buluyorum.
Halbuki ülkeyi yöneten Recep Tayyip Erdoğan, sporu yöneten Yıldırım Demirören ve Aziz Yıldırım gibi adamlar;
"Biz burayı çiftliğimiz yaptık. O yüzden boşuna çenenizi yormayın, durduk yere de tadınızı kaçırmayın!" diyorlar.
Yani aslında yapılması gereken bunları yok saymak...
Bunların "ölmesini" beklemek!
Çünkü bunların ar damarı çoktan çatlamış!
Ar damarı çatlamış adamlardan "omurgalı" iş beklemek de açıkçası çok aptalca...
Kendi kendimi:
"Yahu ne salak adamsın! Şunların üzerine, (üşenmeden,) ayakları yere sağlam basan, mantıklı yazı yazmaya çalışıyorsun!" diye söylenirken buluyorum.
Halbuki ülkeyi yöneten Recep Tayyip Erdoğan, sporu yöneten Yıldırım Demirören ve Aziz Yıldırım gibi adamlar;
"Biz burayı çiftliğimiz yaptık. O yüzden boşuna çenenizi yormayın, durduk yere de tadınızı kaçırmayın!" diyorlar.
Yani aslında yapılması gereken bunları yok saymak...
Bunların "ölmesini" beklemek!
Çünkü bunların ar damarı çoktan çatlamış!
Ar damarı çatlamış adamlardan "omurgalı" iş beklemek de açıkçası çok aptalca...
Bakın; laf kendi kendini yazdırıyor...
"Ar damarı çatlamak" diye bir ifade kullandım ya...
Aslında yazıya başlarken hiç bundan bahsetmeyecektim... Ama madem girdik; ordan devam edeyim...
Sonra "asıl konumuza" kaldığımız yerden devam ederiz!
"Ar damarı çatlamak" diye bir ifade kullandım ya...
Aslında yazıya başlarken hiç bundan bahsetmeyecektim... Ama madem girdik; ordan devam edeyim...
Sonra "asıl konumuza" kaldığımız yerden devam ederiz!
Geçenlerde bir avukat dostla sohbet ediyoruz...
Laf lafı açtı; bana mesleki bir hikayesini anlatmaya başladı:
"Bi gün; kazandığımız bir davanın peşindeyiz. Davayı kazandık ama hak ettiğimiz parayı alamıyoruz! Tüm yolları denedik; baktık karşı tarafta bir gram iyi niyet yok! O bana bir adım gelse; ben ona on adım gideceğim! Bulunduğum yerden duruma bakıyorum; 'bi insan bu kadar arsız ve utanmaz olamaz' diyorum. Alacaklı olduğumuz kişi de bir kadın ve o kadın bize hacizden başka seçenek bırakmıyor! Biz haczi yapacağız ama... O da kurnaz...O da kendince önlemini alıyor!
Haciz kararı çıkarttık; (yine kadın bir haciz memuru ile) eve hacze gittik. Gittik ama... Eve girince anladık ki; neyi tutarsan elinde kalıyor! Evin içinde para edecek hiç bir şey yok! Borçlu kadın da bunun farkında ve onun rahatlığıyla 'Neyi bulursanız alın ve evimden çıkın gidin' pozlarında! E tabi biz de yılların tecrübeli avukatıyız. İnsan psikolojisinden, 'kimin kaç paralık adam olduğundan' az biraz anlarız.
O an; yanımdaki kadın haciz memuruna yatak odasını işaret ettim. 'Bize buradan bi şey çıkmaz. Bir de yatak odasına girelim' dedim. Ben 'yatak odası' deyince, kadın haciz memuru şöyle bir durakladı. 'Beni bu ayıbın içine ortak etmeyin' dedi. Yani haczin de kendi içinde böyle bir ahlakı vardır. Neyse; ben gene kendimden emin adımlarla yatak odasına girdim. Taviz vermeyeceğimi anlayınca, haciz memuru ve borçlu kadın da beni takip etti. Borçlu kadın gene rahat; çünkü yatak odasından da tek kuruşluk bir şey çıkmayacağının en çok o farkında..."
Ben hikayeyi merakla dinliyordum. Açıkçası bizim avukat arkadaşın planının ne olduğunu merak etmiştim. Sabırsız bir biçimde;
"Eee, sonra..." dedim.
Avukat arkadaş kaldığı yerden anlatmaya devam etti.
"Pencerenin dibine gittim... 'Şaaaak' diye yatak odası perdelerine asıldım." dedi.
Ben gene bi şey anlamamıştım! İçimden;
"O borcu ödememek için her türlü önlemi almış utanmaz birinin perdelerini yırtsan ne olur ki!" diye düşünüyordum.
Ama hayır!
İşin aslı öyle değilmiş!
Ben merakla beklerken; bizim avukat arkadaş bi anda, (futbol sahasında gol atmış, rakip takım taraftarını kızdırmaya çalışan terbiyesiz futbolcunun yapabileceği tarzda) bir hareket yaptı!
Hani gol atan futbolcu; "Nasıl koydum" dercesine sol eliyle sağ kolunu dirsek yakınlarından tutar, o yarım kolluk kısmı ileriye iter ya... Bizim avukat arkadaş, aynen o hareketi yaptı!
Ben ne olduğunu anlamadan; "aynı hareketi" bir de diğer koluyla yaptı...
Yani borçlu kadın, gol attıktan sonra o terbiyesiz futbolcunun yaptığı gibi hem sağ, hem de sol eliyle "Nasıl koydum!" anlamına gelen o hareketi yapmış!
Ama bir fark vardı...
"Çok önemli" bir fark vardı!
O kadın; "Nasıl koydum" anlamında yapmıyormuş o hareketi...
Uzun kollu giyinmiş; para eden bileziklerini o kıyafetin ardına gizlemiş!
Ama bizim avukat arkadaş; "Şaaak" diye yatak odası perdelerine asılınca;
"Ben perdeleri koparılmış bir yatak odasında uyuyamam!" diyerek, kollarındaki bilezikleri göstermiş:
"Alacağın ne kadarsa burdan al... Ve hemen evimden defolup gidin" demiş!
Ben meraklı gözlerle hala avukat arkadaşıma bakıyorum:
"Engin kardeşim... İşte bu kadın; utanmaz bir insan! Bunlar gibisinden çok var... Acırsan, seni acınacak hale düşürürler... Ama bu kadını diğerlerinden ayıran neydi biliyor musun?"
Merakla;
"Neydi?" dedim...
"İşte bu kadının HENÜZ AR DAMARI ÇATLAMAMIŞTI! Evet; o sınıra gelmişti... Ama henüz 'perdeleri koparılmış bir yatak odasında yaşamını sürdürecek kadar' ar damarı çatlamamıştı! Ben o gün, o yatak odasına girdiğimde görmek istediğim gerçek buydu! Şayet o kadın; o 'perdesiz yatak odasına' da tepki vermeseydi, o kadından o borcu tahsil etmenin en küçük bir ihtimali yoktu!"
"Bi gün; kazandığımız bir davanın peşindeyiz. Davayı kazandık ama hak ettiğimiz parayı alamıyoruz! Tüm yolları denedik; baktık karşı tarafta bir gram iyi niyet yok! O bana bir adım gelse; ben ona on adım gideceğim! Bulunduğum yerden duruma bakıyorum; 'bi insan bu kadar arsız ve utanmaz olamaz' diyorum. Alacaklı olduğumuz kişi de bir kadın ve o kadın bize hacizden başka seçenek bırakmıyor! Biz haczi yapacağız ama... O da kurnaz...O da kendince önlemini alıyor!
Haciz kararı çıkarttık; (yine kadın bir haciz memuru ile) eve hacze gittik. Gittik ama... Eve girince anladık ki; neyi tutarsan elinde kalıyor! Evin içinde para edecek hiç bir şey yok! Borçlu kadın da bunun farkında ve onun rahatlığıyla 'Neyi bulursanız alın ve evimden çıkın gidin' pozlarında! E tabi biz de yılların tecrübeli avukatıyız. İnsan psikolojisinden, 'kimin kaç paralık adam olduğundan' az biraz anlarız.
O an; yanımdaki kadın haciz memuruna yatak odasını işaret ettim. 'Bize buradan bi şey çıkmaz. Bir de yatak odasına girelim' dedim. Ben 'yatak odası' deyince, kadın haciz memuru şöyle bir durakladı. 'Beni bu ayıbın içine ortak etmeyin' dedi. Yani haczin de kendi içinde böyle bir ahlakı vardır. Neyse; ben gene kendimden emin adımlarla yatak odasına girdim. Taviz vermeyeceğimi anlayınca, haciz memuru ve borçlu kadın da beni takip etti. Borçlu kadın gene rahat; çünkü yatak odasından da tek kuruşluk bir şey çıkmayacağının en çok o farkında..."
Ben hikayeyi merakla dinliyordum. Açıkçası bizim avukat arkadaşın planının ne olduğunu merak etmiştim. Sabırsız bir biçimde;
"Eee, sonra..." dedim.
Avukat arkadaş kaldığı yerden anlatmaya devam etti.
"Pencerenin dibine gittim... 'Şaaaak' diye yatak odası perdelerine asıldım." dedi.
Ben gene bi şey anlamamıştım! İçimden;
"O borcu ödememek için her türlü önlemi almış utanmaz birinin perdelerini yırtsan ne olur ki!" diye düşünüyordum.
Ama hayır!
İşin aslı öyle değilmiş!
Ben merakla beklerken; bizim avukat arkadaş bi anda, (futbol sahasında gol atmış, rakip takım taraftarını kızdırmaya çalışan terbiyesiz futbolcunun yapabileceği tarzda) bir hareket yaptı!
Hani gol atan futbolcu; "Nasıl koydum" dercesine sol eliyle sağ kolunu dirsek yakınlarından tutar, o yarım kolluk kısmı ileriye iter ya... Bizim avukat arkadaş, aynen o hareketi yaptı!
Ben ne olduğunu anlamadan; "aynı hareketi" bir de diğer koluyla yaptı...
Yani borçlu kadın, gol attıktan sonra o terbiyesiz futbolcunun yaptığı gibi hem sağ, hem de sol eliyle "Nasıl koydum!" anlamına gelen o hareketi yapmış!
Ama bir fark vardı...
"Çok önemli" bir fark vardı!
O kadın; "Nasıl koydum" anlamında yapmıyormuş o hareketi...
Uzun kollu giyinmiş; para eden bileziklerini o kıyafetin ardına gizlemiş!
Ama bizim avukat arkadaş; "Şaaak" diye yatak odası perdelerine asılınca;
"Ben perdeleri koparılmış bir yatak odasında uyuyamam!" diyerek, kollarındaki bilezikleri göstermiş:
"Alacağın ne kadarsa burdan al... Ve hemen evimden defolup gidin" demiş!
Ben meraklı gözlerle hala avukat arkadaşıma bakıyorum:
"Engin kardeşim... İşte bu kadın; utanmaz bir insan! Bunlar gibisinden çok var... Acırsan, seni acınacak hale düşürürler... Ama bu kadını diğerlerinden ayıran neydi biliyor musun?"
Merakla;
"Neydi?" dedim...
"İşte bu kadının HENÜZ AR DAMARI ÇATLAMAMIŞTI! Evet; o sınıra gelmişti... Ama henüz 'perdeleri koparılmış bir yatak odasında yaşamını sürdürecek kadar' ar damarı çatlamamıştı! Ben o gün, o yatak odasına girdiğimde görmek istediğim gerçek buydu! Şayet o kadın; o 'perdesiz yatak odasına' da tepki vermeseydi, o kadından o borcu tahsil etmenin en küçük bir ihtimali yoktu!"
Size yemin ediyorum ki; yazıya başlarken bu hikayeyi anlatmak hiç aklımda yoktu. Ama gördüğünüz gibi, hikaye "kendi kendini anlattırdı!"
O zaman kaldığımız yerden devam edelim...
O zaman kaldığımız yerden devam edelim...
3 Temmuz Şike Davası patlak verdiğinde "dosyalara hakim insanlar" şundan çok emindi:
"Bu işin davası görülür... Bu işin sonunda 'ŞİKECİ' damgası yiyecek 2 kişi çıkar."
"Bu işin davası görülür... Bu işin sonunda 'ŞİKECİ' damgası yiyecek 2 kişi çıkar."
2'den fazla çıkardı da; o 2 tanesi büyük takımların başkanlarıydı. Bu kişilerden biri AZİZ YILDIRIM... Diğeri de YILDIRIM DEMİRÖREN'di...
Şimdi bazıları diyecek ki;
"Hooop hoooop; ağır ol! Yıldırım Demirören'in suçlandığını ve yargılandığını hiç görmedik. Onu bu işe karıştıramazsın!"
Ben de bana bunu diyecek adama diyorum ki;
"Yapma yaaa! Nasıl karıştıramazmışım? Sen 'Cemal Nalga Olayı'nı bilir misin? Galatasaray'ın basketbol şubesinde çeşitli konumlardaki 7 kişi BİR HAZIRLIK MAÇINDA (!) sakat Tufan'ın formasıyla, CEZALI Cemal Nalga'yı oynatır. Ortaya çıkmasa en ufak sorun yoktu. Ama ortaya çıkması kulüp yönetimi adına REZALET idi. Nitekim; ortaya çıkınca bunun bedelini kim ödedi? GALATASARAY KULÜP BAŞKANI ADNAN POLAT!"
Neden?
E öyle olması lazım da ondan!
Şampiyon yapınca şampiyonluk Adnan Polat'a yazılıyorsa;
Onun dönemindeki her türlü rezalet de onun hanesine yazılır, ödenecek bir bedel varsa da, o öder!
Onun devrinde "sahtekarlık" yapılınca iş Adnan Polat'ı bağlıyor da...
Onun döneminde "şike" yapılınca neden Yıldırım Demirören'i bağlamıyormuş!
Her şey normal gitse; alınmış olan o kupa kimin hanesine yazılacaktı?
Elbette Yıldırım Demirören'in!
Şimdi bazıları diyecek ki;
"Hooop hoooop; ağır ol! Yıldırım Demirören'in suçlandığını ve yargılandığını hiç görmedik. Onu bu işe karıştıramazsın!"
Ben de bana bunu diyecek adama diyorum ki;
"Yapma yaaa! Nasıl karıştıramazmışım? Sen 'Cemal Nalga Olayı'nı bilir misin? Galatasaray'ın basketbol şubesinde çeşitli konumlardaki 7 kişi BİR HAZIRLIK MAÇINDA (!) sakat Tufan'ın formasıyla, CEZALI Cemal Nalga'yı oynatır. Ortaya çıkmasa en ufak sorun yoktu. Ama ortaya çıkması kulüp yönetimi adına REZALET idi. Nitekim; ortaya çıkınca bunun bedelini kim ödedi? GALATASARAY KULÜP BAŞKANI ADNAN POLAT!"
Neden?
E öyle olması lazım da ondan!
Şampiyon yapınca şampiyonluk Adnan Polat'a yazılıyorsa;
Onun dönemindeki her türlü rezalet de onun hanesine yazılır, ödenecek bir bedel varsa da, o öder!
Onun devrinde "sahtekarlık" yapılınca iş Adnan Polat'ı bağlıyor da...
Onun döneminde "şike" yapılınca neden Yıldırım Demirören'i bağlamıyormuş!
Her şey normal gitse; alınmış olan o kupa kimin hanesine yazılacaktı?
Elbette Yıldırım Demirören'in!
Neyse...
Tabloyu herkesten önce görenler; "çok fanatik Fenerli de olsa" Mehmet Ali Aydınlar'ın bu çamur işlere kapalı gözlük dalamayacağını biliyordu.
O yüzden bu işi "kendi işiymiş gibi" benimseyecek biri lazımdı!
E söyledik işte; Aziz Yıldırım zaten "banko"ydu...
Birbirilerini aklasınlar diye, "diğer şikeci"yi TFF Başkanı yaptılar!
"Olmaz böyle şey!" demelisin di mi?
Yahu 10 sene önce böylesini biz Türklere de söylesen; biz de inanmazdık...
"Böylesi 3. dünya ülkelerinde bile olmaz!" derdik.
Ama bu güzelim ülkede; "oldurdular!"
Tabloyu herkesten önce görenler; "çok fanatik Fenerli de olsa" Mehmet Ali Aydınlar'ın bu çamur işlere kapalı gözlük dalamayacağını biliyordu.
O yüzden bu işi "kendi işiymiş gibi" benimseyecek biri lazımdı!
E söyledik işte; Aziz Yıldırım zaten "banko"ydu...
Birbirilerini aklasınlar diye, "diğer şikeci"yi TFF Başkanı yaptılar!
"Olmaz böyle şey!" demelisin di mi?
Yahu 10 sene önce böylesini biz Türklere de söylesen; biz de inanmazdık...
"Böylesi 3. dünya ülkelerinde bile olmaz!" derdik.
Ama bu güzelim ülkede; "oldurdular!"
Kalan kısmı birlikte yaşadık.
Önce "masumiyet karinesi"ni dillerinden düşürmeyenler, yargılandıkları her mahkemeden aynı tokadı yemesine rağmen "devekuşu gibi" olmayı tercih ettiler:
Kıçları açıkta...
Kafaları kumda!
Önce "masumiyet karinesi"ni dillerinden düşürmeyenler, yargılandıkları her mahkemeden aynı tokadı yemesine rağmen "devekuşu gibi" olmayı tercih ettiler:
Kıçları açıkta...
Kafaları kumda!
Şimdi soru şudur:
Ülke futbolunu yönetenlerin AR DAMARI...
O bizim avukat arkadaşın hikayesindeki kadın kadar çatlamış mıdır; yoksa hala (azıcık da olsa) umut var mıdır?
Okuyan arkadaşım?
Vicdanınla bana cevap ver...
Bu satırlarımı okurken; bunlardan hala umutlanabiliyor musun?
Ülke futbolunu yönetenlerin AR DAMARI...
O bizim avukat arkadaşın hikayesindeki kadın kadar çatlamış mıdır; yoksa hala (azıcık da olsa) umut var mıdır?
Okuyan arkadaşım?
Vicdanınla bana cevap ver...
Bu satırlarımı okurken; bunlardan hala umutlanabiliyor musun?
Ha işin bir de şu tarafı var.
Kaç defa yazdık;
"Siyasetçin neyse... Kalan her şeyin de odur!"
12 Eylül ihtilalinden sonra göreve gelen ilk Cumhurbaşkanlarının derdi "rüşvet alan memurlar" idi.
Onlara göre;
"Onların memuru işini bilir"di!
Ama 30 yıl içinde öyle bir hale geldik ki;
"Benim Başbakanım, benim Cumhurbaşkanım ve benim bakanlarım işini bilir!" noktasına geldik.
Yani ülkede eskiden "geçinemeyen" memur çalıyordu...
Bugün; "geçinememe ihtimali olmayan siyasetçiler" çalıyor!
Şu 3 Temmuz süreci de öyle bir döneme denk geldi ki;
Aynı karakterdeki siyasi ve sportif yöneticiler, aynı dertten muzdarip olmuştu. Hepsi "iktidar zehirlenmesi"ne yakalanmıştı. Bir türlü iflah olmamalarının nedeni buydu!
Bazen kendimi Fenerlinin yerine koyuyorum:
"Aynı şartlarda ben olsam o kupanın o müzede sergilenmesine tahammül edemem!" diyorum.
E hadi adalet yerini bulsun; kupa "hak edene" iade edilsin, hatta gerekiyorsa küme düşülsün...
Ama öbür tarafa bakıyorsun;
Ülkeyi soyan hırsızlar polisleri tutuklar olmuş!
Fenerli çıkıp dese ki;
"Ne olmuş kardeşim! Onca hırsız için adalet tecelli etmeyince oluyor da...
Ben o kupayı iade edersem mi ülkede adalet yerini bulacak? O zaman mı ülkede her şey dört dörtlük olacak?"
E vallahi Fenerli de haklı!
Kaç defa yazdık;
"Siyasetçin neyse... Kalan her şeyin de odur!"
12 Eylül ihtilalinden sonra göreve gelen ilk Cumhurbaşkanlarının derdi "rüşvet alan memurlar" idi.
Onlara göre;
"Onların memuru işini bilir"di!
Ama 30 yıl içinde öyle bir hale geldik ki;
"Benim Başbakanım, benim Cumhurbaşkanım ve benim bakanlarım işini bilir!" noktasına geldik.
Yani ülkede eskiden "geçinemeyen" memur çalıyordu...
Bugün; "geçinememe ihtimali olmayan siyasetçiler" çalıyor!
Şu 3 Temmuz süreci de öyle bir döneme denk geldi ki;
Aynı karakterdeki siyasi ve sportif yöneticiler, aynı dertten muzdarip olmuştu. Hepsi "iktidar zehirlenmesi"ne yakalanmıştı. Bir türlü iflah olmamalarının nedeni buydu!
Bazen kendimi Fenerlinin yerine koyuyorum:
"Aynı şartlarda ben olsam o kupanın o müzede sergilenmesine tahammül edemem!" diyorum.
E hadi adalet yerini bulsun; kupa "hak edene" iade edilsin, hatta gerekiyorsa küme düşülsün...
Ama öbür tarafa bakıyorsun;
Ülkeyi soyan hırsızlar polisleri tutuklar olmuş!
Fenerli çıkıp dese ki;
"Ne olmuş kardeşim! Onca hırsız için adalet tecelli etmeyince oluyor da...
Ben o kupayı iade edersem mi ülkede adalet yerini bulacak? O zaman mı ülkede her şey dört dörtlük olacak?"
E vallahi Fenerli de haklı!
O zaman ne yapmak lazım?
(Bence) Galatasaray yöneticisi...
Galatasaray camiası nasıl bir ortamdan geçtiğini okuyamıyor!
Süreci okuyabilen bir Galatasaraylı; (daha sezon başından beri futbolcusunun, yöneticisinin yaptığı gibi) 4. yıldız peşine takılmazdı.
Derdi ki;
"Yemişim lan 4. yıldızınızı... Soytarılık tam gaz devam ediyor... Siz futbolun marka değerini ayaklar altına alın... Kurtarması bana düşsün! Bana ne; futbolu kim bu hallere düşürdüyse, kurtarması da ona kalsın!"
Akıllı bir Galatasaray yöneticisi derdi ki;
"Aziz Yıldırım'ın 'hala' görevde kalabildiği...
Yıldırım Demirören'in 'hala' futbolu yönetebildiği futbolumuzda marka değeri de umrumda değil; o TFF'nin vereceği 4. yıldız da!"
Aziz Yıldırım ve Yıldırım Demirören yetmiyormuş gibi bir de aralarına Göksel Gümüşdağ'ı aldılar.
O Göksel Gümüşdağ da; (Emine hanım tarafından) RTE'nin akrabası olan, ön plana itilmiş bir kuklanın ardında TFF'nin 'asıl yöneticisi' konumunda.
O yüzden bu kadrodan "adil bir lig" beklemek..
"Ölüden öpücük istemek gibi"dir!
(Bence) Galatasaray yöneticisi...
Galatasaray camiası nasıl bir ortamdan geçtiğini okuyamıyor!
Süreci okuyabilen bir Galatasaraylı; (daha sezon başından beri futbolcusunun, yöneticisinin yaptığı gibi) 4. yıldız peşine takılmazdı.
Derdi ki;
"Yemişim lan 4. yıldızınızı... Soytarılık tam gaz devam ediyor... Siz futbolun marka değerini ayaklar altına alın... Kurtarması bana düşsün! Bana ne; futbolu kim bu hallere düşürdüyse, kurtarması da ona kalsın!"
Akıllı bir Galatasaray yöneticisi derdi ki;
"Aziz Yıldırım'ın 'hala' görevde kalabildiği...
Yıldırım Demirören'in 'hala' futbolu yönetebildiği futbolumuzda marka değeri de umrumda değil; o TFF'nin vereceği 4. yıldız da!"
Aziz Yıldırım ve Yıldırım Demirören yetmiyormuş gibi bir de aralarına Göksel Gümüşdağ'ı aldılar.
O Göksel Gümüşdağ da; (Emine hanım tarafından) RTE'nin akrabası olan, ön plana itilmiş bir kuklanın ardında TFF'nin 'asıl yöneticisi' konumunda.
O yüzden bu kadrodan "adil bir lig" beklemek..
"Ölüden öpücük istemek gibi"dir!
Galatasaraylı biraderim...
Sana daha önce de kurtuluşu yazdım.
Bu adamların
Sana daha önce de kurtuluşu yazdım.
Bu adamların
"yatak odası perdeleri de" ç
ekildi ve buna rağmen "Bana mısın!" demiyorlar.
Dün; soytarılığın "geçen sene kaldığı yerden" devam edeceğini gördükten sonra yapman gereken belli...
Bu ligi ve bu TFF'nin vereceği 4. yıldızı umursamayarak; kendini UEFA Kupası'nı kazanmaya (!) vereceksin.
Yoksa sinirlerinden bu sene de tırnaklarını yersin!
Benden söylemesi...
Sonra "Uyarmadın" demeyesin! (E.B.)
Dün; soytarılığın "geçen sene kaldığı yerden" devam edeceğini gördükten sonra yapman gereken belli...
Bu ligi ve bu TFF'nin vereceği 4. yıldızı umursamayarak; kendini UEFA Kupası'nı kazanmaya (!) vereceksin.
Yoksa sinirlerinden bu sene de tırnaklarını yersin!
Benden söylemesi...
Sonra "Uyarmadın" demeyesin! (E.B.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder