OLCAY ŞAHAN HAKLI MIYDI?
SAHİDEN FENERLİ VE GALATASARAYLILAR DA BEŞİKTAŞ'IN ŞAMPİYONLUĞUNU MU İSTİYORDU?
GEÇEN PAZAR ARENA'DA (BEŞİKTAŞLI OLMASINA RAĞMEN) "GALATASARAY BEŞİKTAŞ'I YENSİN VE ŞAMPİYON OLSUN" DİYE DUA EDEN YOK MUYDU?
SAHİDEN FENERLİ VE GALATASARAYLILAR DA BEŞİKTAŞ'IN ŞAMPİYONLUĞUNU MU İSTİYORDU?
GEÇEN PAZAR ARENA'DA (BEŞİKTAŞLI OLMASINA RAĞMEN) "GALATASARAY BEŞİKTAŞ'I YENSİN VE ŞAMPİYON OLSUN" DİYE DUA EDEN YOK MUYDU?
*****
Hiç biriniz bilmiyorsunuz tabi!
Hamza'yı ve Galatasaray'ı şampiyon yapana kadar biz de az çile çekmedik!
Hamza'yı ve Galatasaray'ı şampiyon yapana kadar biz de az çile çekmedik!
Özellikle son 7-8 hafta "Galatasaray'a maç kazandırmak için" yapmadık totem bırakmadık!
"Ne alaka?" diyeceksiniz elbet...
Ama Galatasaray, Fener ve Beşiktaş'ın 1'er gün arayla oynanan maçlarını "aynı tişörtle izlemekten" tutun;
"Kutsal" (!) Florya topraklarında dua okuya okuya dolaşmaya kadar bi dünya totem yaptık.
Hatta bi tanesine "güzergah değiştirerek" Beyazıt Meydanı'nda dolaşarak gitmişliğim bile var!
Sen inanma...
Ama takımının peşinden giden adam için bunların hepsinin bir anlamı var. Yapmazsan başına gelecek bela var! smile ifade simgesi
***
Şu son oynanan Galatasaray-Beşiktaş maçına da totemsiz gitmezdim. Ama o maça "şartlar gereği" programı ben yapamadım. Çünkü "ağır" bir misafirim vardı! Maça onunla gidecektik. Dolayısıyla da maça gidiş rotamıza "onun şartları" karar verecekti.
"Ne alaka?" diyeceksiniz elbet...
Ama Galatasaray, Fener ve Beşiktaş'ın 1'er gün arayla oynanan maçlarını "aynı tişörtle izlemekten" tutun;
"Kutsal" (!) Florya topraklarında dua okuya okuya dolaşmaya kadar bi dünya totem yaptık.
Hatta bi tanesine "güzergah değiştirerek" Beyazıt Meydanı'nda dolaşarak gitmişliğim bile var!
Sen inanma...
Ama takımının peşinden giden adam için bunların hepsinin bir anlamı var. Yapmazsan başına gelecek bela var! smile ifade simgesi
***
Şu son oynanan Galatasaray-Beşiktaş maçına da totemsiz gitmezdim. Ama o maça "şartlar gereği" programı ben yapamadım. Çünkü "ağır" bir misafirim vardı! Maça onunla gidecektik. Dolayısıyla da maça gidiş rotamıza "onun şartları" karar verecekti.
Misafirim Erkan'ın oğlu Selahattin idi... Geçen yaz Galatasaray'ın Florya Tesisleri kapısında feci şekilde ölen canım kardeşim Erkan Koyuncu'nun oğlu Selahattin!
Elbette bilmiyorsunuz....
Erkan öldükten sonra Erkan'ın ailesini zor günler bekliyordu. Onları bekleyen tehlikeleri "aşağı yukarı" biliyordum. Çünkü o yollardan ben de geçmiştim! İlk günlerdeki o sahiplenme söz ve görüntüleri, zamanla kendini "yapayanlız kalmaya" bırakacaktı.
Erkan'ın oğlu daha 12-13 yaşında, göz kulak olmazsan her türlü belaya açık bir çağdaydı. Anne; Selahattin'den daha küçük başka bir kız çocuğuyla bundan sonra ne yapması gerektiğini düşünüyordu.
İşleri zordu yani...
Erkan öldükten sonra Erkan'ın ailesini zor günler bekliyordu. Onları bekleyen tehlikeleri "aşağı yukarı" biliyordum. Çünkü o yollardan ben de geçmiştim! İlk günlerdeki o sahiplenme söz ve görüntüleri, zamanla kendini "yapayanlız kalmaya" bırakacaktı.
Erkan'ın oğlu daha 12-13 yaşında, göz kulak olmazsan her türlü belaya açık bir çağdaydı. Anne; Selahattin'den daha küçük başka bir kız çocuğuyla bundan sonra ne yapması gerektiğini düşünüyordu.
İşleri zordu yani...
Cenazeye gitmiştim...
Ama Erkan'ın erkek kardeşlerinden başka kimseyi tanımıyordum.
O yüzden de Selahattin'i o cenaze günü görememiştim.
Derken facebook aracılığıyla Selahattin ile temas kurduk.
İşte o günden sonra Selahattin'le bazen her gün "saatlerce" yazarak konuştuk.
İşte o yazarak konuşmalar sayesinde (neredeyse) Erkan'ın öldüğüne bile inanmaz olmuştum! Çünkü küçük Selahattin profil fotoğrafına "babasının fotoğrafını" koymuştu. Yani ben yazdığımda; cevap bana "hala" (!) Erkan'dan geliyordu. Çünkü baba Erkan ve oğul Selahattin birbirine o kadar benzer cümlelerle konuşuyorlar ki!
Ama Erkan'ın erkek kardeşlerinden başka kimseyi tanımıyordum.
O yüzden de Selahattin'i o cenaze günü görememiştim.
Derken facebook aracılığıyla Selahattin ile temas kurduk.
İşte o günden sonra Selahattin'le bazen her gün "saatlerce" yazarak konuştuk.
İşte o yazarak konuşmalar sayesinde (neredeyse) Erkan'ın öldüğüne bile inanmaz olmuştum! Çünkü küçük Selahattin profil fotoğrafına "babasının fotoğrafını" koymuştu. Yani ben yazdığımda; cevap bana "hala" (!) Erkan'dan geliyordu. Çünkü baba Erkan ve oğul Selahattin birbirine o kadar benzer cümlelerle konuşuyorlar ki!
İşte o günler; (tam da beklediğim gibi) Selahattin'in babasının ölümü yüzünden "saçmalamaya başladığı" günlerdi.
Şaşırmıyordum... Çünkü Selahattin yaşı icabı henüz ne yaşadığını bile kavrayamıyordu!
Şaşırmıyordum... Çünkü Selahattin yaşı icabı henüz ne yaşadığını bile kavrayamıyordu!
Selahattin baba yokluğuyla ilk önce okuldan vazgeçti. Ona saatlerce "okumaktan başka" çaresinin olmadığını, kötü giden kaderini yenmek için mutlaka okuması gerektiğini anlatmaya çalıştım.
Dinlemedi...
Sonuçta dışardan birisin. Babasını kardeşim gibi sevsem de; onun oğlu hakkında yapabileceğim tek bir şey yoktu.
Bi ara aklını çeldim; "okursa" ona iyi bir okul bulacağımı söyledim.
Oydu, buydu derken, Selahattin'in okul işi (bu senelik) olmadı. Çünkü devamsızlığı (bu sene okula devam edemeyeceği kadar) çok olmuştu.
Dinlemedi...
Sonuçta dışardan birisin. Babasını kardeşim gibi sevsem de; onun oğlu hakkında yapabileceğim tek bir şey yoktu.
Bi ara aklını çeldim; "okursa" ona iyi bir okul bulacağımı söyledim.
Oydu, buydu derken, Selahattin'in okul işi (bu senelik) olmadı. Çünkü devamsızlığı (bu sene okula devam edemeyeceği kadar) çok olmuştu.
Selahattin'de durum buyken; annesi ve küçük kızkardeşi de Kayseri'de yeni aldıkları eve taşınarak İstanbul'dan ayrılmıştı. Selo ısrarla İstanbul'dan ayrılmama düşüncesindeydi. Bu aşamaya kadar hep Selo'yla teke tektik. Ama baktım olmuyor; annesiyle telefonda konuştuk. Anne ısrarla (ve çok haklı olarak) oğlunu yanında istiyordu. Annedeki bu kesin tavrı gördükten sonra ona İstanbul'da okul bulma fikrinden vazgeçtim. Çünkü okumaya burada devam etmesi Selahattin'i "olması gereken yere" gitmekten hep alıkoyacaktı. Tamam; burada da (Erkan'ın annesi) babaanneyleydi ama; annenin yerini tutmazdı.
Aradan aylar geçmişti... Selo'yla hep facebooktan konuşuyorduk ama henüz yüz yüze görüşmemiştik.
Bi gün buluşmaya karar verdik... Ama buluşamadık. Çünkü Selo buluşmaya gelmemişti!
O Şirinevler'de ben Cennet Mahallesi'ndeydim. Aramız 5 dakikaydı; ama buluşamamıştık!
Artık Selo konusunda pes etmek üzereydim. Çünkü uğraştığın çocuk sana ait olmayan bir çocuk!
Huyunu-suyunu bilmiyorsun; ne yapmaya çalıştığını çözemiyorsun!
Sonra (hem gazeteci hem de Galatasaray'ın içinden) başka bir arkadaşım daha devreye girdi.
Artık ikimizin de yapmaya çalıştığı tek şey vardı:
Selahattin'i Kayseri'ye annesi ve kardeşinin yanına göndermek!
Çünkü bu ruh halindeki bir çocuk İstanbul gibi her belaya açık bir şehirde ayakta kalamazdı!
Kalırsa da; (kısa süre sonra) tüm İstanbullunun başına bela olurdu!
Bi gün buluşmaya karar verdik... Ama buluşamadık. Çünkü Selo buluşmaya gelmemişti!
O Şirinevler'de ben Cennet Mahallesi'ndeydim. Aramız 5 dakikaydı; ama buluşamamıştık!
Artık Selo konusunda pes etmek üzereydim. Çünkü uğraştığın çocuk sana ait olmayan bir çocuk!
Huyunu-suyunu bilmiyorsun; ne yapmaya çalıştığını çözemiyorsun!
Sonra (hem gazeteci hem de Galatasaray'ın içinden) başka bir arkadaşım daha devreye girdi.
Artık ikimizin de yapmaya çalıştığı tek şey vardı:
Selahattin'i Kayseri'ye annesi ve kardeşinin yanına göndermek!
Çünkü bu ruh halindeki bir çocuk İstanbul gibi her belaya açık bir şehirde ayakta kalamazdı!
Kalırsa da; (kısa süre sonra) tüm İstanbullunun başına bela olurdu!
Sonunda gitti...
Sonunda Selo annesi ve kardeşiyle birlikte yaşamak üzere Kayseri'ye gitmeyi kabul etti!
Sonunda Selo annesi ve kardeşiyle birlikte yaşamak üzere Kayseri'ye gitmeyi kabul etti!
Günler günleri kovalıyordu... Yüzünü hiç görmediğim (!) Selo ile ara ara gene facebooktan yazışıyorduk. O konuşmalarımızdan birinde kombine kartı olduğunu, Galatasaray-Beşiktaş maçına geleceğini söylemişti. O maç, Selo için İstanbul'a gelme vesilesiydi. Benim de en sevmediğim şey, daha bugünden 3 ay sonrasına plan-program yapmak... Açıkçası Selo'nun Beşiktaş maçına gelme düşüncesi bana çok inandırıcı gelmemişti. "O zamana kadar köprünün altından çok sular akar" diyerek konuyu kafamdan uzaklaştırmıştım.
Selo Beşiktaşlıydı... Tıpkı rahmetli babası Erkan gibi Beşiktaşlıydı... Bi an cenaze günü aklıma geldi. Cenazede Galatasaray'ın Ultraslan üyeleri vardı ve tabutunun üzerine Galatasaray atkısı koymuştu. Onca kalabalık arasından bir teyze başını uzattı ve:
"Evladım... Erkan Beşiktaşlıydı... Varsa Beşiktaş atkınız ondan da koyar mısınız?"
İşte o an ben bile:
"Erkan Beşiktaşlıydı sahiden!" diye düşünmüştüm.
Erkan böyle bir adamdı. Sevincini ve üzüntüsünü hep kendi içinde yaşardı. Beşiktaş'ı tutardı ama... Abartmazdı!
Çok kritik Beşiktaş gollerinde "Oh bee! Kartalım benim" dediğini hatırlarım ama; kimseyle futbol tartışmasına girmezdi.
Gördüm ki...
Erkan'ın oğlu da Beşiktaşlıydı....
Tıpkı babası gibi!
"Evladım... Erkan Beşiktaşlıydı... Varsa Beşiktaş atkınız ondan da koyar mısınız?"
İşte o an ben bile:
"Erkan Beşiktaşlıydı sahiden!" diye düşünmüştüm.
Erkan böyle bir adamdı. Sevincini ve üzüntüsünü hep kendi içinde yaşardı. Beşiktaş'ı tutardı ama... Abartmazdı!
Çok kritik Beşiktaş gollerinde "Oh bee! Kartalım benim" dediğini hatırlarım ama; kimseyle futbol tartışmasına girmezdi.
Gördüm ki...
Erkan'ın oğlu da Beşiktaşlıydı....
Tıpkı babası gibi!
Geçen haftaydı... Baktım Selo kendi facebook sayfasından biletini check ettiğini gösteren bir fotoğraf yayınlamış. O arada onun açısından kötü bir şey olmuş; koca sezonu şampiyonluk hayaliyle geçiren Beşiktaş üstüste kayıplarla şampiyonluğa havlu atmıştı!
Şaşırıyordum...
Taaa Kayseri'den kalk, hiç bir iddiası olmayan Beşiktaş'ı 55 bin Galatasaraylı arasında izleme çilesine katlan!
Çünkü çokça başıma geldi, ordan bilirim...
Takımın gol atsa "Gooool be" diye bağıramazsın!
Hiç sesimi çıkarmadım.
Derken özelden "beklenen Selo mesajı" geldi:
-Abi... Hafta sonu maça geliyorum. Beraber gider miyiz?
-Gideriz tabi Selo... Babana ve dedene de uğrarız! diye cevap verdim.
Bu arada...
Erkan'la çalıştığım gibi; (Erkan'ın babası) rahmetli Selahattin abiyle de Hürriyet'te birlikte çalıştım.
Selo adını dedesinden almış. Selahattin abi, Erkan derken... Şimdi onların 3. kuşağı ile yollarımız kesişiyordu!
Şaşırıyordum...
Taaa Kayseri'den kalk, hiç bir iddiası olmayan Beşiktaş'ı 55 bin Galatasaraylı arasında izleme çilesine katlan!
Çünkü çokça başıma geldi, ordan bilirim...
Takımın gol atsa "Gooool be" diye bağıramazsın!
Hiç sesimi çıkarmadım.
Derken özelden "beklenen Selo mesajı" geldi:
-Abi... Hafta sonu maça geliyorum. Beraber gider miyiz?
-Gideriz tabi Selo... Babana ve dedene de uğrarız! diye cevap verdim.
Bu arada...
Erkan'la çalıştığım gibi; (Erkan'ın babası) rahmetli Selahattin abiyle de Hürriyet'te birlikte çalıştım.
Selo adını dedesinden almış. Selahattin abi, Erkan derken... Şimdi onların 3. kuşağı ile yollarımız kesişiyordu!
E hep Selo'yla konuşmuyordum elbet!
Benden hizmet bekleyen (!) Galatasaraylılar vardı...
Ayar edilmesi gereken Fenerli-Beşiktaşlı, şampiyonluğun geleceğine inandırılması gereken Galatasaraylılar vardı. smile ifade simgesi
Bu arada maçlar üzerine, gelişen olaylar üzerine yazılar yazıyordum. Hatta bi ara gene dellenmiş; facebook hesabımı kapatmaya niyetlenmiştim.
Ama nereye kapatıyorsun?
Kapatıp gitsen; bıçak sırtında giden o ligde Galatasaray yarıştan kopsa:
"İşte... Engin Biçer korktu ve kaçtı" denecekti.
Ama direniyordum...
Hamza gibi ben de (!) "gemiyi limana yanaştırana kadar" facebookta kalmaya gayret ediyordum.
Benden hizmet bekleyen (!) Galatasaraylılar vardı...
Ayar edilmesi gereken Fenerli-Beşiktaşlı, şampiyonluğun geleceğine inandırılması gereken Galatasaraylılar vardı. smile ifade simgesi
Bu arada maçlar üzerine, gelişen olaylar üzerine yazılar yazıyordum. Hatta bi ara gene dellenmiş; facebook hesabımı kapatmaya niyetlenmiştim.
Ama nereye kapatıyorsun?
Kapatıp gitsen; bıçak sırtında giden o ligde Galatasaray yarıştan kopsa:
"İşte... Engin Biçer korktu ve kaçtı" denecekti.
Ama direniyordum...
Hamza gibi ben de (!) "gemiyi limana yanaştırana kadar" facebookta kalmaya gayret ediyordum.
Neyse...
Beklenen gün gelmişti... Yola Cumartesi gecesi çıkacak Selo'ya kaçta çıkacağını sordum ve yatıp uyudum.
Öğleye doğruydu... Selahattin İstanbul'a inmiş; "kaçta ve nasıl buluşacağımızı" soruyordu.
Öyle ya; o güne kadar ne ben onu görmüştüm, ne de o beni!
-4'te dedim Selo'ya...
"4'te Şirinevler Metrobüs durağında ol... Ben seni bulurum!"
Beklenen gün gelmişti... Yola Cumartesi gecesi çıkacak Selo'ya kaçta çıkacağını sordum ve yatıp uyudum.
Öğleye doğruydu... Selahattin İstanbul'a inmiş; "kaçta ve nasıl buluşacağımızı" soruyordu.
Öyle ya; o güne kadar ne ben onu görmüştüm, ne de o beni!
-4'te dedim Selo'ya...
"4'te Şirinevler Metrobüs durağında ol... Ben seni bulurum!"
Bu arada dün geceden bir dipnot anlatayım...
Hani Selo'ya geliş saatini sordum ya...
Aklıma; 55 bin kişinin olduğu o koca statta, "yapayanlız bir Beşiktaşlı" fotoğrafı geldi.
Ve o anda aklıma; "başka bir fotoğraf daha" geldi!
Rahmetli Erkan kardeşim henüz sağken ve ekmek parasının peşinde koşarken; Galatasaraylı Chedjou'nun çok güzel bir sevinç fotoğrafını çekmiş...
Şans bu ya...
Erkan öldükten bir kaç gün sonra Chedjou bir gol daha atarak; foto muhabirlerine "gene aynı sevinci" (!) yapmış.
Bunun sebebini soranlara da:
"Bu golümü Erkan'a armağan ediyorum. O benim çok güzel bir sevinç fotoğrafımı çekmişti. Bu gece de aynı sevinci yaparak onu anmak istedim" demişti.
Cehdjou kaç haftadır sakattı... Ama ne yalan söyleyeyim; ben iyileştiğini, Beşiktaş maçında sahada olacağını düşünüyordum.
Sahadaki Chedjou'nun da galibiyeti ne kadar çok isteyeceğini düşünmüştüm.
Açıkçası bana ondan sonrası çok tuhaf gelmişti.
Aramızda şu konuşmalar geçti:
-Bak Selo... Sana bir şey diyeceğim.
-Buyur abi...
-Chedjou'yu biliyorsun di mi? Onun baban için yaptığı jest benim çok hoşuma gitmişti. Ama şimdi durum garip... Sen şimdi yarın, o statta, Chedjou'nun yenilmesi için dua edeceksin!Çünkü sen Beşiktaşlısın!
-Haklısın abi... Bu iş böyle olmaz!
-E ne yapacağız o zaman?
-Yapacağımız şu abi!
Hani Selo'ya geliş saatini sordum ya...
Aklıma; 55 bin kişinin olduğu o koca statta, "yapayanlız bir Beşiktaşlı" fotoğrafı geldi.
Ve o anda aklıma; "başka bir fotoğraf daha" geldi!
Rahmetli Erkan kardeşim henüz sağken ve ekmek parasının peşinde koşarken; Galatasaraylı Chedjou'nun çok güzel bir sevinç fotoğrafını çekmiş...
Şans bu ya...
Erkan öldükten bir kaç gün sonra Chedjou bir gol daha atarak; foto muhabirlerine "gene aynı sevinci" (!) yapmış.
Bunun sebebini soranlara da:
"Bu golümü Erkan'a armağan ediyorum. O benim çok güzel bir sevinç fotoğrafımı çekmişti. Bu gece de aynı sevinci yaparak onu anmak istedim" demişti.
Cehdjou kaç haftadır sakattı... Ama ne yalan söyleyeyim; ben iyileştiğini, Beşiktaş maçında sahada olacağını düşünüyordum.
Sahadaki Chedjou'nun da galibiyeti ne kadar çok isteyeceğini düşünmüştüm.
Açıkçası bana ondan sonrası çok tuhaf gelmişti.
Aramızda şu konuşmalar geçti:
-Bak Selo... Sana bir şey diyeceğim.
-Buyur abi...
-Chedjou'yu biliyorsun di mi? Onun baban için yaptığı jest benim çok hoşuma gitmişti. Ama şimdi durum garip... Sen şimdi yarın, o statta, Chedjou'nun yenilmesi için dua edeceksin!Çünkü sen Beşiktaşlısın!
-Haklısın abi... Bu iş böyle olmaz!
-E ne yapacağız o zaman?
-Yapacağımız şu abi!
Yarın...
Babam için...
Chedjou için...
Ve senin için;
Yarın BEN DE GALATASARAYLIYIM!
Yarın BEN DE GALATASARAYLIYIM!
Bu kadar...
Şayet Beşiktaş'ın en küçük bir iddiası olsaydı Selo'nun da onca insan arasında Beşiktaş'ın galibiyetine dua eden bir adam olmasına itiraz etmezdim.
Ama işin içine Chedjou'nun duyguları girince iş değişiyordu!
Cennet'ten Şirinevler'e kadar olan o 4-5 duraklık bölümde açıkçası Selo'nun nasıl bir çocuk olduğunu merak ediyordum.
Öyle ya; o buluşamadığımız gün beni epey dellendirmişti!
Merak ediyordum ama...
"Bu çocuk Erkan'ın oğlu... Bırak 10'da 10'u... Bu çocuk Erkan'a 10'da 1 bile benzese, aslan gibi çocuktur" diye düşünüyordum.
Gelirken Selo'ya:
"Sen 4'te orda ol... Ben seni bulurum" dediğimde Selo sanki bana inanmamış gibiydi.
Ama 25 sene muhabirlik yapınca meslek seni "narkotikte çalışan polis köpeği gibi" yapıyordu.
Nitekim Selo'yu onca insan arasından "elimle koymuş gibi" aldım!
Yanlız ne yalan söyleyeyim;
Selo beni daha ilk anda çok şaşırtmıştı!
Çünkü "Beşiktaşlı" Selo...
Sar Kırmızı forması yetmemiş gibi; boynuna da bir Galatasaray atkısı atarak değme Galatasaraylıdan daha Galatasaraylı olmuştu!
Hatta bana da:
"Sen neden formanı giymedin Engin abi?" dedi de...
"Benim olduğum tribün formayla maç seyretmeyi kaldırmaz" diyebilmiştim.
Öyle ya; o buluşamadığımız gün beni epey dellendirmişti!
Merak ediyordum ama...
"Bu çocuk Erkan'ın oğlu... Bırak 10'da 10'u... Bu çocuk Erkan'a 10'da 1 bile benzese, aslan gibi çocuktur" diye düşünüyordum.
Gelirken Selo'ya:
"Sen 4'te orda ol... Ben seni bulurum" dediğimde Selo sanki bana inanmamış gibiydi.
Ama 25 sene muhabirlik yapınca meslek seni "narkotikte çalışan polis köpeği gibi" yapıyordu.
Nitekim Selo'yu onca insan arasından "elimle koymuş gibi" aldım!
Yanlız ne yalan söyleyeyim;
Selo beni daha ilk anda çok şaşırtmıştı!
Çünkü "Beşiktaşlı" Selo...
Sar Kırmızı forması yetmemiş gibi; boynuna da bir Galatasaray atkısı atarak değme Galatasaraylıdan daha Galatasaraylı olmuştu!
Hatta bana da:
"Sen neden formanı giymedin Engin abi?" dedi de...
"Benim olduğum tribün formayla maç seyretmeyi kaldırmaz" diyebilmiştim.
Çabuk kaynaştık Selo'yla...
Hiç yabancılık çekmeden; doooğru Edirnekapı'ya, Selo'nun "Selahattin dede"si ve babası Erkan'a gitmiştik.
Erkan ve babası aynı kabirde yatıyor... Biri 47, diğeri 37 yaşında hayatını kaybeden 2 eski meslektaşım aynı kabirde!
Ve onların 3. kuşak olanları; elinde bidonla, 50 metre ilerideki çeşmeden onlara su taşıyordu!
Ben zaten mezar dibine çökmüştüm. Duamı ettim; Selo'nun da su döküşünü izledim.
Foto muhabiriyiz ya; hayatımız "her açıdan" fotoğraf çekmek olmuş ya...
O sahneye topraktaki Erkan ve Selahattin abinin gözüyle bakmıştım:
Küçük Selahattin ve Engin Biçer onlara dua etmeye gelmişti.
Ama bir tuhaflık vardı:
Erkan'ın (giderken) Beşiktaşlı bıraktığı küçük Selo; baya baya Galatasaraylı gibi duruyordu!
Erkan'ın o an:
"Engin abiiiiimmmmm... Oğlumu da mı Galatasaraylı yaptın?" dediğini düşündüm.
Yani konuşabilse;
Erkan bana aynen bunu söylerdi!
Hiç yabancılık çekmeden; doooğru Edirnekapı'ya, Selo'nun "Selahattin dede"si ve babası Erkan'a gitmiştik.
Erkan ve babası aynı kabirde yatıyor... Biri 47, diğeri 37 yaşında hayatını kaybeden 2 eski meslektaşım aynı kabirde!
Ve onların 3. kuşak olanları; elinde bidonla, 50 metre ilerideki çeşmeden onlara su taşıyordu!
Ben zaten mezar dibine çökmüştüm. Duamı ettim; Selo'nun da su döküşünü izledim.
Foto muhabiriyiz ya; hayatımız "her açıdan" fotoğraf çekmek olmuş ya...
O sahneye topraktaki Erkan ve Selahattin abinin gözüyle bakmıştım:
Küçük Selahattin ve Engin Biçer onlara dua etmeye gelmişti.
Ama bir tuhaflık vardı:
Erkan'ın (giderken) Beşiktaşlı bıraktığı küçük Selo; baya baya Galatasaraylı gibi duruyordu!
Erkan'ın o an:
"Engin abiiiiimmmmm... Oğlumu da mı Galatasaraylı yaptın?" dediğini düşündüm.
Yani konuşabilse;
Erkan bana aynen bunu söylerdi!
Sonra maça gittik.
Ne yalan söyleyeyim; o gün içimde garip bir huzur vardı!
Ondan önce Galatasaray'ın Karabük, Antep, Konya ve Gençlerbirliği maçına da gitmiştim. O günkü Beşiktaş maçı nispeten daha zordu. Ama ben diğer maçlarda yaşadığım stresi Beşiktaş maçında yaşamadım!
Özellikle 45 ve 70 arasında Beşiktaş'ın Galatasaray'ı "çok fena" sıkıştırdığı, beraberliği bulsa belki de bizi şampiyonluktan edebileceği o maçta hiç heyecan duymadım!
Tamam; Sneijder gol attığında çok mutlu olmuştum ama... O ana kadar Galatasaray'ın puan kaybedebileceği fikri benim aklımda hiç yer etmemişti.
Sanki o gün; "o stattaki Beşiktaşlılar bile" (!) Galatasaray'ın kazanmasına dua ediyordu.
Sanki o gün;
Ne yalan söyleyeyim; o gün içimde garip bir huzur vardı!
Ondan önce Galatasaray'ın Karabük, Antep, Konya ve Gençlerbirliği maçına da gitmiştim. O günkü Beşiktaş maçı nispeten daha zordu. Ama ben diğer maçlarda yaşadığım stresi Beşiktaş maçında yaşamadım!
Özellikle 45 ve 70 arasında Beşiktaş'ın Galatasaray'ı "çok fena" sıkıştırdığı, beraberliği bulsa belki de bizi şampiyonluktan edebileceği o maçta hiç heyecan duymadım!
Tamam; Sneijder gol attığında çok mutlu olmuştum ama... O ana kadar Galatasaray'ın puan kaybedebileceği fikri benim aklımda hiç yer etmemişti.
Sanki o gün; "o stattaki Beşiktaşlılar bile" (!) Galatasaray'ın kazanmasına dua ediyordu.
Sanki o gün;
O stattaki Beşiktaşlılar bile;
"Chedjou'nun takım arkadaşları gol yemesin diye", "Chedjou'nun arkadaşları puan kaybetmesin diye" dua ediyordu!
"Chedjou'nun takım arkadaşları gol yemesin diye", "Chedjou'nun arkadaşları puan kaybetmesin diye" dua ediyordu!
Gördün mü Olcay Şahan kardeşim?..
O gün, o statta...
O gün, o statta...
"Galatasaray'ın şampiyon olmasına dua eden Beşiktaşlılar" vardı.
Şayet o gün puan alamadıysanız...
Vurduğunuz gol olmadıysa;
Bunun sebebi...
O Beşiktaşlının ettiği dualardı!
Şayet o gün puan alamadıysanız...
Vurduğunuz gol olmadıysa;
Bunun sebebi...
O Beşiktaşlının ettiği dualardı!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder