11 Haziran 2016 Cumartesi

AZİZ YILDIRIM O LAFI OBRADOVİÇ'E DE Mİ ETTİRMEYECEK?

1994-95 sezonunu bilmeyenlere yeni anlattık. O sezon çok özel! Çünkü Türkiye’de sportif terör en çok o sezonla başlar!
O günün Fenerbahçe yönetim kurulu iş başı yapar yapmaz “Biz şampiyon olmayacağız belki... Ama biz olmuyorsak Galatasaray da olmayacak!” parolasıyla yola çıktı. Bunu medyaya açık açık dillendirmekten de geri durmadı.

İnceledik ve gördük ki;
Fenerbahçe (yönetici kafası anlamında) 21 sene içinde bir arpa boyu yol alamamış!
O günün Fenerbahçe başkanı Ali Şen için bir hakemin adil ve dürüst sayılabilmesi için en temel çıkış noktası ‘Fenerbahçe’nin sahadan galip ayrılması’ olmuş. Şayet maç 1-0 bittiyse sorun olmamış. Ama 1-1 bittiyse hakemin ne ahlaksızlığı kalmış, ne çete üyeliği, ne hırsızlığı!
Soruyorum size...
Bir kulüp başkanının spora bakışı “bu kadar sığ” olabilir mi?
Bir kulüp başkanı “bu kadar cahil” olabilir mi?
Taraftarın cahil olma hakkı vardır... Ama ben iddia ediyorum; Fenerbahçe’nin en cahil kalmış taraftarında bile ‘bu kafa’ yoktur!

Ali Şen öyleydi de...
Onun devamı olan Aziz Yıldırım’la ne değişmiş ki?
Girin arşive; şunu çok net göreceksiniz: Ali Şen ile Aziz Yıldırım ‘hep aynı söylemlerle’ kulüp yönetiyor!
Tehditleri bile aynı:
“Biz ne dersek o olacak! Yoksa ligden çekiliriz!”

Ben Aziz Yıldırım’daki bu hal ve hareketleri en başlarda ‘Ali Şen kompleksi’ne verirdim. Şundan zerre endişeniz olmasın; Aziz Yıldırım’ın başkanlık koltuğundaki ilk yıllarında Ali Şen ezikliği vardı. O da ‘onun gibi’ gönüllerin başkanı olmak istiyordu.
O yılların Fenerbahçesi bugünkü gibi değildi. Gruplar vardı; Semih Bayülken gibi grupçuluğun babası vardı. Ancak zaman içinde Aziz Yıldırım kulüp içi muhalefetin ve bu grupların sesini kesti. Artık sadece onun dediği duyuluyordu.
İşte böyle bir anda Ali Şen (ilerleyen yaşına bakmadan) Aziz Yıldırım’a ‘gider’ yapmaya kalktı. Yani Aziz Yıldırım’a bile “Sen o koltuktan bi kalk hele... Ben senin kalktığın o koltuğa oturmasını bilirim” dedi. Aziz başkan baktı Ali Şen çok ciddi:
“Bana bak... Senin devirlerin çoktan geçti. İstiyorsan buyur gel... Ama bombayı kucağına bırakırım; o zaman bu işlerin senin adına nasıl hayal olduğunu görürsün!” dedi.
O gün Aziz Yıldırım’ın o çıkışı Ali Şen’in Fenerbahçe yöneticiliğinden “emekli olduğu” gündür!
O gün bugündür; Ali Şen bir daha Fenerbahçe’ye başkan olmayı hayal dahi edememiştir!

Aslında Aziz Yıldırım Ali Şen’i bile yenmiştir!
Ama Ali Şen’i yenmiş olmak bile artık Aziz Yıldırım’a yetmemektedir!
Kim bilir, belki de Aziz Yıldırım’daki en büyük ‘iktidar zehirlenmesi’ o tartışmadan sonra alevlenmiştir.

***
Sözü nereye getireceğiz?
Fenerbahçe yönetimi birkaç gün önce internet sitesinden Braga maçının hakemi İvan Bebek’le ilgili bir açıklama yapmış. Fenerbahçe taaa o geceden beri hakem Bebek’in “art niyetli” olduğunu iddia ediyor.
Şayet ben ‘sağlıklı’ bir Fenerbahçeli olsaydım;
(O gece oynanan maçı izlemiş biri olarak) ihaleyi şöyle keserdim:
Biliyorsunuz, Fenerbahçe ilk maçı (zar-zor) 1-0 kazanmıştı. Ama Sarı-Lacivertliler Aykut Kocaman’la UEFA Kupası’nda çok yol kat ettikleri o sezondan bu yana kupa maçlarını iyi oynamaya başlamışlardı. Bırak 1-0 kazanmayı; evde 0-0 berabere kalmayı bile “avantaj” sayabilmeye başlamışlardı. İşte o Braga maçı da 1-0 bitmiş ve (maçı izleyen herkes) Fenerbahçe’nin deplasmandan “kazanarak” döneceğini düşünüyordu.
Fenerbahçeli başka bir hesabın daha farkındaydı:
“Biz bunlara İstanbul’da 1 tane attık. Orada da en az 1 atarız.”
O zaman?
“Braga bize en az 3 gol atmalı ki; bu köy takımı bizim takımımıza asla 3 gol atamaz!”

Nitekim öyleydi de!
Oyunun başında 1-0 geriye düşse de Fenerbahçe ilk yarının sonlarında Alper Potuk’la 1-1’i bulmuştu. Pereira Fenerbahçe’yi adeta “1-0’cı” takım yapmıştı. 1 gol atmak bile çok zorken Braga kimdi ki, Fenerbahçe’ye 1 devrede 2 gol atacak!
Artık ekran başındaki Fenerlisi de Galatasaraylısı da Fenerbahçe’nin turu geçtiğinden emin bir şekilde ertesi günkü kura çekimini bekler olmuştu. Ama Fenerbahçeli futbolcular o gece bir mucizeyi (!) başardı ve Braga’ya elendi.
1-     Hatalar zinciri sağ bek Şener’in ‘taçtan çalma sevdasıyla’ başlar. Her tarafından çalsan ne olur? Sonuçta orta sahadan taç atıyorsun! Ha 5 metre geri, ha 3 metre ileri... Ama o taç adeta Fenerbahçe’nin kaderini çizdi! (İvan Bebek tacı Braga’ya verdi.)
2-     Ne fark edecekse, sakin kalmak her zaman iyi iken Brezilyalı Souza hakemin kararına sert bir tepki göstererek kart gördü.
3-     Bu karara daha da sinirlenen başka biri vardı. Oysa o kişi en çok kendisi sakin kalabilmeli, raydan çıkmaya müsait oyuncusunu da dizginlemeliydi. Ama onun da ilk vukuatı değildi. Daha önceki kader maçlarında da hakem tarafında tribüne gönderilmişliği vardı ki; bilirsiniz, teknik direktörün tribüne yollanma sayısı fazla değildir. Ama 1 senesi bile dolmadan Pereira bunu başarabiliyordu! Bu şu demek oluyordu: Fenerbahçe’nin kenarda iyi bir yöneteni yoktu. Ve gene takdir edersiniz ki; deplasmanda rakip seyircinin çığlıkları köyünüzü basan vahşi Kızılderili çığlıkları gibidir. İşte o sırada Fenerbahçeli futbolcu kenara bakıyordu. Ama taktik alacağı hoca elinden bir şey gelmez bir halde tribünden takılıyordu!
4-     Mehmet Topal’ın zaten bir sarı kartı vardı. Gelişen Braga atağında atılan şut onun eli-omzu arası bir yerden dışarı gitti. Top oraya çarpmasa... Tekrarda izliyorduk ki; gol oluyormuş! (UEFA sıkışan futbola çözüm amaçlı olmalı;) hakemleri ‘kolay’ penaltı çalmaya teşvik eder oldu. Oysa ki eskiden bu tip pozisyonlarda “kasıt var mı” ona bakılırdı. Uygulamada o kadar kargaşa oldu ki; o tip pozisyonlarda penaltı çalmak hakemin takdirinden çok hakemin ‘keyfine’ kaldı. (Şahsi düşüncem; futbol denen oyun çok emek gerektiriyor. Uğruna milyon euro'lar, uzmanlar, teknoloji, bilim insanları kullanılıyor. Ama bu kadar ciddi yapılan bir işte tüm alın terinizin heba olması ‘hakemin o anki ruh haline’ bırakılıyor! Fenerbahçeli hemen ayaklanmasın: “İşte! Sen de bizim gibi düşünüyorsun!” demesin. Çünkü demin bahsettiğim Aykut Kocaman’lı dönemde Fenerbahçe de o ucuz penaltılar sayesinde kaç tane tur atladı. O ucuz penaltılarla tur geçerken hangi Fenerbahçeli bir gün aynı o şekilde canının yanacağını düşünüyordu? Tabi ki hiç biri!) Kasıt unsuru var mı; onu sorgulayalım. O topu dışarıya bilerek mi yoksa bilmeyerek mi dışarı attı; onu sadece Mehmet Topal bilebilir. Mehmet Topal düzgün adamdır. Size bunun cevabını çok net verebilecek karakterdedir. Ama sakın topla elin temasının ‘bir an’ oluşuna bakmayın. İyi futbolcu o ‘bir an’da bile topla kasıtlı bir şekilde oynayabilir. Neyse... Hakemin canı (!) “penaltı” dedi. Mehmet Topal (mecburen) 2. sarıdan dışarı, Fener artık 10 kişi, maç da oldu 2-1...
5-     Ben burada kaptan Volkan Demirel’in devreye girmesini beklerdim. Öyle ya; 10 kişi kalmış takımı için tehlike çanları çalmaya başlamıştı. İddia ediyorum; Fenerbahçe 10 kişiyle bile o maçı 2-1 bitirebilir, hatta bulacağı bir golle Braga’yı daha maç bitmeden pes ettirebilirdi. Ama tabi ki takımın sakin kalmasını sağlayabilecek bir liderin varsa! Fenerbahçe’de Volkan bu liderliği yapabilecek bir oyuncu mu? Asla! Emre Belözoğlu olsa bu güveni takım arkadaşlarına o verebilirdi. Ama hepimiz biliyoruz, Volkan’ın bu takıma verebileceği en büyük destek (kavga çıkarsa) ‘rakipten 1 yumruk daha fazla atma’ desteğidir!
6-     Nitekim 3. golün gelmesi de çok uzun sürmedi. İşte ondan sonra ister Fenerbahçe ol, ister Barcelona... O saatten sonra herkes biliyordu ki; Mehmet Topal kırmızı kart gören tek oyuncu olarak kalmayacaktır!
7-     Eminim ki hangi Fenerbahçeliye sorarsınız sorun; “Bundan sonra olası kartları kim yer?”... Kesinlikle Volkan Şen ve Alper Potuk ismi ağızlardan çıkacaktır. Çünkü bu iki isimden (özellikle Volkan Şen) Şenol Güneşli sevgi dolu Bursalı günlerinde bile ‘gıcık gıcık yüz ifadeleriyle’ adeta hakemlere “Beni oyundan atmalısın!” diyordu. Çünkü Volkan Şen’in öfke kontrolü denen şey yerlerde! Öyle olmasa Trabzon’da oynadığı günlerde “Bana çok küfür ediyorlar” diye profesyonel bir futbolcu ‘ağlayarak’ sahadan kaçar mı?

Bu kadar yeter sanırım...
Şayet ben yukarıda dediğim gibi “sağlıklı düşünebilen” bir Fenerbahçeli olsaydım “Şener” derdim, “Brezilyalı Souza”, “Portekizli Pereira” derdim. Sonra “Türk Mehmet Topal”, Dem“Türk Volkan Demirel” derdim. Cezası açıklandığından bu yana istisnasız her Fenerbahçeli 6 ay UEFA maçlarında oynamayacak Volkan Şen’e içinden saydırmıyor mu? “Ulan sen ne salak adam mışsın!” demiyor mu?
Eğer ki ihaleyi ‘doğru adamlara’ çıkaracaksak benim sıralamam yukardaki gibi olurdu. Taaa ki bunca adam saydıktan sonra “hakem İvan Bebek” derdim!
Derim amaaa;
İyi de kardeşim... Ben vücut dilinden az buçuk anlarım!
Alper Potuk’un attığı golü izliyorum. Top filelere gittikten sonra Alper sağa doğru tribünlere sevinçle koşarken Bebek de santraya doğru (adeta sevinen bir ifadeyle) gidiyor! Kafasından şeytanlık geçen bir hakemin vücut dili o anki Bebek’in vücut dili olamaz!
Bence Fenerbahçeli Braga hezimetine bahane arıyor. Kabahati içinden birine bulmayacağına göre Hırvat hakemi ‘günah keçisi’ ilan ediyor!
İşin içinde bir Fenerbahçeli devreye girerek bana o ‘çok doğru’ soruyu sorabilir:
“Tamam da güzel kardeşim... Alper Potuk’un golünden önce penaltı verilebilecek bir pozisyon var. Bak bakalım; hangisi daha penaltı? O mu? Yoksa Mehmet Topal’ın dokunması mı?”
Haklıdır Fenerbahçeli...
Alper Potuk’un golü yapmasından sonra adeta gol atmış bir futbolcu gibi santraya koşan Bebek (şayet gol olmasaydı) deplasmanda, onca Brgaalı önünde penaltı çalacak mıydı; onu bilmem! Onun da cevabı sadece İvan Bebek’te! Fenerbahçe’den de Mehmet Topal’da olduğu gibi!
Ama bir pozisyon daha var; o da İvan Bebek’in o tip poziyonlarda ‘ne kadar istikralı’ olduğunu ispat eder!
Braga’nın attığı 3. golden bahsediyorum. Onda da aynı Alper Potuk’un golünden önceki şeyler var. Top ceza sahası içine çevrildiğinde Caner’in açık olan koluna çarpıyor. Art niyetli biri ona da ‘çok rahat’ penaltı çalar. Ama Bebek çalmıyor! O pozisyonun devamında Braga’lı oyuncu topu Volkan’ın solundan Fenerbahçe ağlarına yolluyor. Ve gene Bebek’in vücut diline bakın;
“Oley be! İşte fırsat geldi! Tam da yeni bir penaltı verilecek pozisyon!” demiyor.
Yani...
Fenerbahçelilerin resmi sitelerinden ‘övüne övüne’ verdikleri “UEFA Bebek itirazımızı dikkate aldı” açıklamasından bir şey çıkmaz!
Anlatmaya çalıştığım gibi; sadece şu 3 pozisyondaki Bebek vücut kimyası zaten art niyetli olmadığını ispat eder.

Buradan da başka bir yere geçeceğiz.
Geçeceğiz ki; Fenerbahçe yönetiminin Ali Şen’den bu yana nasıl ‘kendine Müslüman’ kafalarca yönetildiğini göz önüne getireceğiz.
***
Fenerbahçe Anadolu Efes’le oynadığı basketbol final serisinde 3-1 önde. Fenerbahçe’nin alacağı tek 1 galibiyet şampiyonluğun gelmesi demek.
Yalnız...
Hem Efes finalinde hem de Galatasaray’la oynanan yarı finalde ‘hakem atamaları’ çok dikkat çekmekte!
Fenerbahçe ne yapıyor?
Yemiyor, içmiyor, “Hakkımızı çaldı” diye bir hakeme ‘sürek avı’ yapıyor. “Sen benim canımı yaktın, ben de sana bu mesleği zindan edeceğim” diyor.
Diyelim ki Fenerbahçe’yi Hırvat hakem Bebek yaktı...
Peki dünya futbol tarihinde ilk kez mi bir hakem bir futbol takımını yakıyor?
Bu yakma işi hangi pencereden baktığına göre değişiyor.
Nitekim Fenerbahçe Bebek’ten şikayet ederken Braga cephesi “Türkler neden ağlıyor? Hakem gayet de temiz bir maç yönetti” diyordu.
Bizim medar-ı iftiharımız Cüneyt Çakır da Şampiyonlar Ligi maçlarında (bize göre kusursuz yönettiği maçlardan sonra) ‘canını yaktıklarınca’ çok ağır hakaretler işitmedi mi?
Diyelim ki Bebek hatalı... Ama en fazla “hakem kötüydü” dersiniz. Ancaak; “Hakem bahis mafyasıyla ortaktı”; “Bu Bebek zaten bize milli takımdan da düşmandı” derseniz orada elinizde daha sağlam belgeler olmalı. Yoksa vicdani kantara koyarsak, en hafif tabirle ayıp etmiş olursunuz!

Şimdi benim yazacaklarım ‘belgesiz’ değil!
3 Temmuz şike skandalı patlak verdiğinde ülke futbolu adına sevindiğimiz yegane şey (onca rezaletin içinde tek bir futbol hakeminin adının geçmemesi) idi. Futbol hakemi geçmiyordu ama... Adı geçen basketbol hakemleri vardı!
Kim onlar?
1-     Recep Ankaralı 2- Engin Kennerman
Ülke normal bir ülke olsa ne yapılır?
‘Soruşturma ve mahkemelerle aklanana kadar’ bu isimlere görev vermezsiniz!
Öyle ya; sinek de küçüktür ve mide bulandırır. İsimlerinin o tapelerde  geçiyor olması bu 2 hakemi ‘daha az güvenilir’ hale getirir. Zaten federasyon bunu yapmasa ‘normal bir insan’ bir süre kendisine maç verilmemesini talep eder.
Ama bu yapılmadığı gibi;
(Hatırlayın;) Aziz Yıldırım’ın Mahmut Uslu ile birlikte yaptığı basın toplantısından sonra “Engin Kennerman” ismi ‘özel şipariş’ olarak ekranlara yansıdı. Aziz Yıldırım’ın şuur altına “Engin Kennerman” ismi o kadar işlemiş ki; Ergin Ataman’dan bile “Engin Ataman” diye bahsediyordu.
Zaten o sene o muhteşem finalin bitememe nedeni onun da ‘ısrarla- aynı hakemlerle’ oynatılma gayretiydi.
Galatasaray cephesi baktı ve gördü ki;
Turgay Demirel TBF’si kafasında şampiyonu belirlemiş, bu yüzden de ‘çok güvendiği hakemleri’ (!) atayarak işi şansa bırakmıyor.
Galatasaray da “Biz bu tiyatronun figüranı olmayız!” diyerek Türk spor tarihinde ilk kez; seri 3-3 iken son maça çıkmadı ve kupayı elinin tersiyle itti!


Yani...
Türk spor tarihinden ‘hakemler yüzünden’ BİTMEYEN bir final var!
Ama sanki Türkiye’de o hakemler yüzünden böyle bir rezalet yaşanmamış gibi Harun Erdenay TBF’si de ‘aynı hakemlerle’ bu seneki basketbol finalini oynatmaya devam ediyor!
Birçok Fenerbahçeliye sordum:
“1-2 ay sonra ŞL ön elemelerine çıkacaksınız. Hazır UEFA’ya başvurunuz da var. UEFA dese ki; ‘maçınızı yönetecek hakem İvan Bebek!’ Olur mu?”
Fenerbahçeli ‘anında’ ayaklanıyor!
“Olmaz!”
“Niye?”
“E olmaz da o yüzden! İvan Bebek bizi Braga maçında yaktı. O yüzden ona güvenemeyiz!”
Aynı Fenerbahçeliye bir daha soruyoruz:
“İvan Bebek yüzünden bitemeyen bir final ya da maç var mı? Ona bu kadar şüpheyle yaklaşmanızın elle tutulur bir nedeni olmalı. Var mı?”
Diyorlar ki;
“Göz var nizam var... O geceki yönetimini görmedin mi?”
Yahu gördük de!
Diyelim ki Fenerbahçe’yi İvan Bebek yaktı. Ama bu yakış o geceki kötü performansından kaynaklı olamaz mı? Dünya futbol tarihinde ilk kez mi bir hakem kötü maç yönetiyor?
Tabi bunu diyen Fenerbahçeliye şu cevabı veriyoruz:
“Sen Braga maçına çıkmadan 3 gün önce (kümede kalma savaşı veren) Kayseri’yi nasıl yenmiştin? O geceki Fırat Aydınus çok mu şahane maç yönetmişti? O da Kayseri’den 3 futbolcuyu çat çat diye sahadan atmamış mıydı?”
Yukarda ne dedim?
Tribündeki en cahil Fenerbahçe taraftarı bile 'bu kafada' değil; bu kadar cahil değil!
Ama Fenerbahçe taraftarı başkanları yüzünden artık sağlıklı düşünemez oldu.
Şayet kendisi kazandıysa bunu “adil sonuç”, rakip kazandıysa “hakemlerin Fenerbahçe düşmanlığı” olarak görüyor.
Elinizi vicdanınıza koyun.
Asırlık bir kulübün bu kadar sığı bir spor kültürü olabilir mi?
Olayları analiz yeteneği buralara indiyse o kulüp ayakta kalabilir mi?
***
O kadar uzun süreden beri görevde ki; tüm örneklerimizi Aziz Yıldırım üzerinden verebiliriz. Bu sayede hiç bir Fenerbahçeli "o başka bu başka" diyemez.
Galatasaray 4 sene üst üste şampiyon olmuşken Fenerbahçe tarafından 5.'ye ulaşması engellenmiş.
O sezon sonunda soyunma odalarında imza karşılığı dağıtılan teşvik primleri, çokça tartışılan Cihan Oskay olayları var.
Ben hiç birisinde değilim.
O sezonun hocası Mustafa Denizli'dir ve o şampiyonluktan sonra "Takımı ben şampiyon yaptım" diye övünmeye kalkar. Bu laf Aziz Yıldırım'ın kulağına gider ve ona şu lafı eder:
"Yapma yaaa... İyi bak bakalım; takımı sen mi şampiyon yaptın, yoksa ben mi?"
Aslında bu diyalog bir yere kadar "şehir efsanesi" olarak anlatılmaktaydı. Ama aradan yıllar geçince Ersun Yanal da daha Mart ayında şampiyon yaptığı Fenerbahçe'yi "kendisinin şampiyon yaptığını" dillendirir.
Bunda gocunacak ne varsa...
Onu kovacağı basın toplantısından sonra Ersun Yanal'a "Takımı o şampiyon yapmadı" dedi!
E düz mantık hemen o doğru soruyor:
"Bu kulüpte takımı hoca şampiyon yapmıyorsa o halde kim yapıyor?"
Evet... Aslında Aziz Yıldırım'ın vermek istediği mesaj budur:
"Bizde hoca kim olursa olsun takımı ben şampiyon yaparım!"

 Bu tespiti yaptıktan sonra yeniden Fener-Efes finaline dönüyorum.

Fenerbahçe'nin bu seneki kadrosunun Final Four şampiyonluğu hedefiyle kurulduğunu biliyorum. Biraz şanslı olsalar kazanabileceklerini de biliyorum. Yani bunca para harcanmış, başına Obradoviç konmuş bir takım için Türkiye'de şampiyon olmak "çocuk oyuncağı" olmalı, onu da biliyorum.
Ama nedense Fenerbahçe bunca yatırım yaptığı takımına güvenle sırtını dayayamıyor! "Bizimkiler olmayacak da kim şampiyon olacak?" diyemiyor!
Onlar da haklı aslında... Çünkü 80 futbola, 30 basketbola harcanan 110 milyon euroya rağmen ortada hala bir kupa yok!
Alın(a)mama ihtimalini düşünebiliyor musunuz?
Düşünüyorsunuz tabi!
(İşte öyle bir rezalet yaşanmasın diye) Fenerbahçe'nin futbol hakemi Bebek'e 'sürek avı' yaptığı şu günlerde basketbol final ve yarı final maçları hep KAŞAR HAKEMLERLE oynanıyor!
Şu soruyu sorsak çok mu ayıp etmiş oluruz?
"Aynı sezon içinde futbol maçlarının artık genç hakemlerce yönetilmesini isteyen Aziz Yıldırım basketbol maçlarına gelen KAŞAR hakemlere neden 'gık' demiyor?"
Ben gene 'sağlıklı' düşünebilen bir Fenerbahçeli olsaydım, maçlarımın 'ısrarla' Engin Kennerman ve Recep Ankaralı tarafından yönetilmesine önce ben karşı çıkarım!
(Bi şey yapacaklarından ya da yaptıklarından demiyorum;) Ama bu hakemlerle 'daha sahaya çıkmadan' benim sporcumun anasının ak sütü gibi helal olan alın teri KİRLENİVERİYOR!
Diğer takımları boş verin; Fenerbahçeli yöneticilerin kendi sporcularına bunu yapmaya hakları var mı?
Bu işin sonu ne olacak; ne olmasından korkuyorum biliyor musunuz?
Obradoviç bu ülke koşullarından sıkılacak ve çekip gitmeye kalkacak.
Gitmeden önce de "Fenerbahçe'yi bu sene ben şampiyon yaptım" diyecek ve Aziz Yıldırım 'ona bile':
"Yapma ya! İyi bak bakalım... Bu takımı sen mi şampiyon yaptın, yoksa ben mi?" diyecek.
Çünkü düşünüyorum, taşınıyorum...
Fenerbahçe'nin basketbol maçları neden hep aynı hakemlerce yönetilir; buna bir anlam veremiyorum!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder