Geçen sene bu aralardı...
Efes Pilsen'in açık kanaldan bir maçını izliyorum. Stephane Lasme topu alıyor, potaya atıyor, karavana... Sonra bir daha, bir daha... Gene karavana... İçimden şu geçiyor:
"Ulan; Efes bu baltayı nerden bulmuş?"
Aslında "balta" diyorum da...
Lasme'nin adı basketbolla çok ilgilenmeyen benim bile kulağıma gelmiş!
"Ulan; Efes bu baltayı nerden bulmuş?"
Aslında "balta" diyorum da...
Lasme'nin adı basketbolla çok ilgilenmeyen benim bile kulağıma gelmiş!
Derken sezon bitiyor; Lasme İstanbul'dan bir an önce uzaklaşmaya çalışıyor. Ama olacağı varmış ya; karşıma ısrarla o haber geliyor. Ergin Ataman her fırsat bulduğunda Lasme'yi arıyorrmuş:
"Benden onay almadan sakın bir yere gitme! Seneye büyük hedeflerin peşinde olacağız. O takımı SANA GÖRE kuruyorum!" diyormuş.
İçin için gülüyorum... Çünkü Galatasaray'ın da maddi kriz işaretlerini futbol takımı üzerinden en yoğun yaşadığı günler...
Çok net biliyordum ki; şayet Hamza Hamzaoğlu Galatasaray'ı şampiyon yapıp (hem Süper Lig'den hem Şampiyonlar Ligi'nden) bi dünya parayı Galatasaray kasasına koymasaydı kriz daha da derinleşecekti.
İçimden şunu geçiriyordum:
"Ah be Ergin hoca... Bunlar seni kandırıyor! Bunlar sana o iddialı kadroyu kurmazlar!"
Kurdular!
Bütün istedikleri bunlar mıydı; Ergin Ataman'ın her istediğini alabildiler mi, bilmem... Ama artık Galatasaray'ın Avrupa'nın 2 numaralı kupasına PROGRAMLANDIĞI dillendiriliyordu!
Sonra Çin'den bir Mc Collum transferi geliyor. Kolay mı; Arroyo'nun yerine geliyor! Onun yerini dolduracak adamın epey "billurlu" olması gerekiyor!
Hakkında enteresan bir bilgi var; 1 maçta 86 sayı yapmış; tek başına! Bilenler; "Bu adam serbest atış kaçırmaz" diyor!
Nitekim sezon başı bir maçını izliyorum; Galatasaray formalı... İlk maçta serbest atışta 100'de 100'le oynamış, ikinci maçta "kaldığı yerden" devam ediyor!
Hakkında enteresan bir bilgi var; 1 maçta 86 sayı yapmış; tek başına! Bilenler; "Bu adam serbest atış kaçırmaz" diyor!
Nitekim sezon başı bir maçını izliyorum; Galatasaray formalı... İlk maçta serbest atışta 100'de 100'le oynamış, ikinci maçta "kaldığı yerden" devam ediyor!
Takımı izliyorum; Micov o günlerde de çok iyi atıyor... Ama nedense mutsuz gibi duruyor! Meğer sonra anladık ki; adamın dünya yansa içinde yorganı yokmuş! Meğerse o hep öyle "cool" takılıyormuş!
Ben onların boyunda Türk oyuncular bilirim; (yürürken) eli bir yere gider, bacağı bir yere... Sen kalkıp ondan hatalı yürüme yapmadan, onca engeli aşarak basket atmasını bekliyorsun! Ergin Ataman "o boyda" adamlar bulmuş; ama öyle atletik ki, resmen uçuyorlar! Hem uçuyorlar, hem de 3'lük bile atıyorlar! Caleb Green'in bendeki ilk intibaı oydu mesela... Sakatlıklar yüzünden çok katkı veremedi; o ayrı!
Barcelona'ya gidene kadar Ergin Ataman onu "adam etmek için" çok uğraştı. Hatta All Star maçında bile Ergin hoca kendi oyuncusunun gamsızlığına dayanamıyor, ona lafın kralını sokuyordu! Herif bana da "kamyon gibi" geliyordu; "Ne olur Ergin hocayla aynı kafa yapısına ulaşsa.. Bu adam bu sene Galatasaray için çok önemli" diyorum... Ama o Ergin hocayla aynı balansı yakalayamamış; belki de hedefe inanmıyor, soluğu Barcelona'da alıyor!
Ne oldu Dorsey efendi? Bu takımda senin de epey payın var... Ama arkadaşların sezonu "coşkuyla" tamamladı; sen "hüzünle"...
Çünkü Final Four'a kalamadın; (sebebini bilmem) son kader maçlarında hocandan formayı alamadın!
Şu 2 numaralı kupa fotoğrafında sen de Sarı Kırmızılı formanla olsaydın; hoş olmaz mıydı?
Ne oldu Dorsey efendi? Bu takımda senin de epey payın var... Ama arkadaşların sezonu "coşkuyla" tamamladı; sen "hüzünle"...
Çünkü Final Four'a kalamadın; (sebebini bilmem) son kader maçlarında hocandan formayı alamadın!
Şu 2 numaralı kupa fotoğrafında sen de Sarı Kırmızılı formanla olsaydın; hoş olmaz mıydı?
Bundan 2-3 sene önce Abdi İpekçi'de Galatasaray-Banvit yarı final maçındayım...
Facebook'ta yazdım da; herifin biri (!) adeta Galatasaraylı basketbolcularla dalga geçiyor. "Bunun futbol karşılığı şudur. Rakip golcü sizin savunmanıza arka arkaya 3-4 defa bacak arası yaparak gol atıyor. Delirmez misiniz?"
Banvit'li Chuck Davis koskoca Galatasaray takımına aynen bunu yapıyordu!
Ben onu "iyi adam bu" diye defterime o maçta yazmıştım.
O gitti, bu geldi derken bir gün okudum, Chuck Davis ve Curtis Jerrels Galatasaray'a gelmiş!
Facebook'ta yazdım da; herifin biri (!) adeta Galatasaraylı basketbolcularla dalga geçiyor. "Bunun futbol karşılığı şudur. Rakip golcü sizin savunmanıza arka arkaya 3-4 defa bacak arası yaparak gol atıyor. Delirmez misiniz?"
Banvit'li Chuck Davis koskoca Galatasaray takımına aynen bunu yapıyordu!
Ben onu "iyi adam bu" diye defterime o maçta yazmıştım.
O gitti, bu geldi derken bir gün okudum, Chuck Davis ve Curtis Jerrels Galatasaray'a gelmiş!
Haliyle çok sevindim!
Bilmezdim; ama meğer bu kupanın da en çok sayı atan 2. basketbolcusu imiş!
İlk geldiğinde biraz tutuktu. Ama ilerleyen maçlarda Galatasaray'ın en etkili oyuncusu oldu. Bir maçtan sonra geldim;
"Hollywood'da CHUCK NORRİS, basketbolda CHUCK DAVİS... Artık bi tek onları tanırım!" dedim.
Ergin hoca ne zaman sıkışsa ona sarıldı, o da onu asla utandırmadı.
Bilmezdim; ama meğer bu kupanın da en çok sayı atan 2. basketbolcusu imiş!
İlk geldiğinde biraz tutuktu. Ama ilerleyen maçlarda Galatasaray'ın en etkili oyuncusu oldu. Bir maçtan sonra geldim;
"Hollywood'da CHUCK NORRİS, basketbolda CHUCK DAVİS... Artık bi tek onları tanırım!" dedim.
Ergin hoca ne zaman sıkışsa ona sarıldı, o da onu asla utandırmadı.
Enteresandır; Blake Schilb'i de (ilk kez) Banvit'e karşı izlemiştim. O maçta, o takımda oyun kurucu gibi oynuyordu. Zaten o kadar iyi işler yapıyordu ki; (spiker ve yorumcu da) onun bu liderlik vasfı yüzünden mutlaka iyi bir transfer yapacağını konuşuyordu. Meğerse kaderi Galatasaray'la, Ergin Ataman'la kesişiyormuş!
2015'in son günlerine kadar çok iyi gidiyordu. Bir taraftan Micov, diğer taraftan Blake Schilb; resmen rakip potayı 3'lük yağmuruna tutuyordu.
Ama ne zamandır Schilb "yok gibi!"
Çünkü çok ağır bir hayat travması geçirdi; 25 yaşındaki kardeşini kanserden kaybetti!
Kendimi onun yerine koyuyorum; böyle bir yara insanı çok fena yıpratır! O kadar ki; hayattan bile soğutur! Hayat anlamsızlaşır!
Sanırım Schilb de öyle bir ruh hali içinde ve ne maça konsantre olabiliyor, ne de basketbolu umursayabiliyor.
Dünkü maçta da; (belki de çok üstün yetenekli oluşuna güvendiğinden olacak,) çok rahat alması gereken topları kaybedip (ara ara) bizi de delirtiyor... Ki bu çeyrek final, yarı final ve final arasında daha ciddi delirmişliğimiz vakidir!
Ama kızamıyordum adama! Onu bu kötü gününde terk etmek, hakkında ağır ve kötü yazmak bana vicdanlı birine yakışmaz gibi geliyordu. O yüzden de Schilb ne zaman eski günlerine dönecek diye sabırla bekliyorduk.
Dışardan bile belli ki; en çok Lasme'ye "bulaşmayı" seviyor. Çünkü onunla kafası çok iyi uyuşuyor. Maç sonu show işini en çok Lasme ile yapıyor. Doğrusunu söylemek gerekirse; çok da yakışıyor!
Umarız Schilb yakın zaman içinde "ölenle ölünmediğini" kavrayacak; çok sevdiği insanları kaybetse de "hayatın devam ettiğini" kabullenecek.
Ben şahsen Schilb'in gelecek sene de daha sert bir ligde, daha büyük hedefler peşinde koşan Galatasaray'da kalmasını isterim.
2015'in son günlerine kadar çok iyi gidiyordu. Bir taraftan Micov, diğer taraftan Blake Schilb; resmen rakip potayı 3'lük yağmuruna tutuyordu.
Ama ne zamandır Schilb "yok gibi!"
Çünkü çok ağır bir hayat travması geçirdi; 25 yaşındaki kardeşini kanserden kaybetti!
Kendimi onun yerine koyuyorum; böyle bir yara insanı çok fena yıpratır! O kadar ki; hayattan bile soğutur! Hayat anlamsızlaşır!
Sanırım Schilb de öyle bir ruh hali içinde ve ne maça konsantre olabiliyor, ne de basketbolu umursayabiliyor.
Dünkü maçta da; (belki de çok üstün yetenekli oluşuna güvendiğinden olacak,) çok rahat alması gereken topları kaybedip (ara ara) bizi de delirtiyor... Ki bu çeyrek final, yarı final ve final arasında daha ciddi delirmişliğimiz vakidir!
Ama kızamıyordum adama! Onu bu kötü gününde terk etmek, hakkında ağır ve kötü yazmak bana vicdanlı birine yakışmaz gibi geliyordu. O yüzden de Schilb ne zaman eski günlerine dönecek diye sabırla bekliyorduk.
Dışardan bile belli ki; en çok Lasme'ye "bulaşmayı" seviyor. Çünkü onunla kafası çok iyi uyuşuyor. Maç sonu show işini en çok Lasme ile yapıyor. Doğrusunu söylemek gerekirse; çok da yakışıyor!
Umarız Schilb yakın zaman içinde "ölenle ölünmediğini" kavrayacak; çok sevdiği insanları kaybetse de "hayatın devam ettiğini" kabullenecek.
Ben şahsen Schilb'in gelecek sene de daha sert bir ligde, daha büyük hedefler peşinde koşan Galatasaray'da kalmasını isterim.
Şimdi size sorsam; "Maçı aldığımıza, şampiyon olduğumuza en çok ne zaman inandınız?" desem; herkes kendince bir şey söyler.
Tamam; daha en baştan biliyorduk, inanıyorduk... O ayrı... Ama kimi Sinan Güler 2 serbest atıştan 1'ini attığında der; kimi de Sinan o sürpriz topu çalıp hızlı hücumla sayıyı yaptığında...
Ben Galatasaray'ın şampiyon olduğunu ne zaman gördüm; biliyor musunuz?
İlk devreyi Galatasaray 8 sayı önde tamamlamıştı. Aslında başka zaman olsa Galatasaray bunları 30'luk yapar, biliyorsunuz... Ama o şampiyonluk stresi hem bunu yapmanıza izin vermiyor, hem de rakip son topa kadar direneceğini hissettiriyordu. İşte devre arası son şut çalışmaları yapılıyordu. Göksenin Köksal pota dibinde birinin yanına geldi; yaşlı birinin! Çok kişi için anlamsızdır o biri... Ama Yalçın Granit'ti o konuştuğu kişi! Hani bugün Galatasaray için "yenilmez armada" denir ya; işte Galatasaray'a o yakıştırmayı sağlayanlardan biridir o! Belki de en birincisi!
Yalçın Granit yanına çağırdığı Göksenin'in kulağına bir şeyler söylüyor... Konuşma bitince Göksenin işine dönüyor; "şampiyonluk" maçına... Ama Göksenin Köksal Yalçın Granit'in yüzüne "gülümseyerek" baktığında onda öyle bir rahatlık gördüm ki, Galatasaray sanki final maçında değil, sıradan bir lig maçının son şut antrenmanındaydı!
Tamam; daha en baştan biliyorduk, inanıyorduk... O ayrı... Ama kimi Sinan Güler 2 serbest atıştan 1'ini attığında der; kimi de Sinan o sürpriz topu çalıp hızlı hücumla sayıyı yaptığında...
Ben Galatasaray'ın şampiyon olduğunu ne zaman gördüm; biliyor musunuz?
İlk devreyi Galatasaray 8 sayı önde tamamlamıştı. Aslında başka zaman olsa Galatasaray bunları 30'luk yapar, biliyorsunuz... Ama o şampiyonluk stresi hem bunu yapmanıza izin vermiyor, hem de rakip son topa kadar direneceğini hissettiriyordu. İşte devre arası son şut çalışmaları yapılıyordu. Göksenin Köksal pota dibinde birinin yanına geldi; yaşlı birinin! Çok kişi için anlamsızdır o biri... Ama Yalçın Granit'ti o konuştuğu kişi! Hani bugün Galatasaray için "yenilmez armada" denir ya; işte Galatasaray'a o yakıştırmayı sağlayanlardan biridir o! Belki de en birincisi!
Yalçın Granit yanına çağırdığı Göksenin'in kulağına bir şeyler söylüyor... Konuşma bitince Göksenin işine dönüyor; "şampiyonluk" maçına... Ama Göksenin Köksal Yalçın Granit'in yüzüne "gülümseyerek" baktığında onda öyle bir rahatlık gördüm ki, Galatasaray sanki final maçında değil, sıradan bir lig maçının son şut antrenmanındaydı!
Ben şampiyonluğa en çok o an inandım!
Zaten 2. devrenin başında "sıkışabilecek" o oyun "kendinden gayet emin" Göksenin'in bir sağdan bir soldan attığı 2 üçlükle çok rahat bir yola doğru girmişti.
Sizi bilmem kardeşim...
Benim için Göksenin bu takımın kalbi!
Sizi bilmem kardeşim...
Benim için Göksenin bu takımın kalbi!
Daha önceki Galatasaray yıllarını bilirim. Bi ara kayboldu. Kaybolduğu günlerde "Göksenin nerde yahu" demiyorsunuz. Ama Göksenin gene Galatasaray forması giymeye başlayınca "Helal olsun bunu takıma kazandırana" diyorsunuz. Çünkü öyle yürekten mücadele ediyor ki; eli dursa ayağı durmuyor!
Ergin Ataman'a onun hakkında biraz sitemim var. Bu kadar enerjik adam o benchte "bu kadar çok" oturtulmaz! Ama onu da Göksenin'i çok sevmesine verelim. O kadar çok seviyor ki; YANINDAN AYIRMIYOR!:) smile ifade simgesi
Bir önceki maçta (Strasbourg'da) Sinan Güler dökülmüştü! Hem de öyle böyle değil; tel tel dökülmüştü!
Ekranda maçını izlerken spiker önemli bir detay veriyordu:
"Sinan Güler'in babası Necati Güler de taraftarların arasında maçı seyrediyor!"
Yüzümde garip bir gülümseme peydah oluyor.
Çünkü...
Necati Güler'in basketbolculuk günlerini bilirim! Belki o yılların basketbol anlayışı öyleydi, belki de Necati Güler'in vücut yapısı ancak ona izin veriyordu. 2 oğlu da basketbolcu Necati Güler'in... Biri bizim Sinan, diğeri Beşiktaş'tan hatırlayacağınız Muratcan... Milli takımda oynayacak kadar iyi olsa da oğulları Sinan ve Muratcan'la kıyaslarsanız Necati Güler "epey balta" sayılabilir! Çünkü hem Sinan hem de Muratcan inanılmaz teknik, inanılmaz yetenekli... Basketbol stilleri anlamında babalarına hiç çekmemişler!
Artı...
Necati Güler ile bir dönem aynı gazetede çalışmışlığımız da var. O Yeni Yüzyıl'da basketbol hemen hemen birinci spordu. Bu yüzden ona ara ara "Necati abi" derim. Çünkü telefonda az maç yazısını almamışımdır.
Spiker Necati Güler'in de taraftarlar arasında olduğunu söyleyince yüzümde maç stresinin de verdiği o garip tebessümle:
"E be Necati abi... Oğlunu taraftar arasında izleyeceğin tam da maçını bulmuşsun! Bu kadar kötü oynayan Sinan'a her kaçırdığında ne küfür edilmiştir de sen gık diyememişsindir" diye düşündüm..
Diyeceğim o ki;
Kaptan Sinan Güler'in "ilk maçtan", Fransa'dan Galatasaray'a bir borcu vardı.
Dün maça 1-2 dk geç girdim. Girdiğimde bir baktım, top Sinan'daydı ve o yumuşak oyun tekniği ile gene potaya süzülüyordu. Skora baktım; ohoooo, Galatasaray ve Sinan elini çabuk tutuyordu!
Ekranda maçını izlerken spiker önemli bir detay veriyordu:
"Sinan Güler'in babası Necati Güler de taraftarların arasında maçı seyrediyor!"
Yüzümde garip bir gülümseme peydah oluyor.
Çünkü...
Necati Güler'in basketbolculuk günlerini bilirim! Belki o yılların basketbol anlayışı öyleydi, belki de Necati Güler'in vücut yapısı ancak ona izin veriyordu. 2 oğlu da basketbolcu Necati Güler'in... Biri bizim Sinan, diğeri Beşiktaş'tan hatırlayacağınız Muratcan... Milli takımda oynayacak kadar iyi olsa da oğulları Sinan ve Muratcan'la kıyaslarsanız Necati Güler "epey balta" sayılabilir! Çünkü hem Sinan hem de Muratcan inanılmaz teknik, inanılmaz yetenekli... Basketbol stilleri anlamında babalarına hiç çekmemişler!
Artı...
Necati Güler ile bir dönem aynı gazetede çalışmışlığımız da var. O Yeni Yüzyıl'da basketbol hemen hemen birinci spordu. Bu yüzden ona ara ara "Necati abi" derim. Çünkü telefonda az maç yazısını almamışımdır.
Spiker Necati Güler'in de taraftarlar arasında olduğunu söyleyince yüzümde maç stresinin de verdiği o garip tebessümle:
"E be Necati abi... Oğlunu taraftar arasında izleyeceğin tam da maçını bulmuşsun! Bu kadar kötü oynayan Sinan'a her kaçırdığında ne küfür edilmiştir de sen gık diyememişsindir" diye düşündüm..
Diyeceğim o ki;
Kaptan Sinan Güler'in "ilk maçtan", Fransa'dan Galatasaray'a bir borcu vardı.
Dün maça 1-2 dk geç girdim. Girdiğimde bir baktım, top Sinan'daydı ve o yumuşak oyun tekniği ile gene potaya süzülüyordu. Skora baktım; ohoooo, Galatasaray ve Sinan elini çabuk tutuyordu!
Sinan Güler çok başarılı basketbol kariyerini "o kupayla" taçlandırmalıydı! Öyle bir kupa almadan gitseydi basketbol denen oyun ona çok ayıp etmiş olurdu!
Kadrodaki diğer oyunculardan Şafak Edge'nin çok az süre aldığını düşünüyorum.
Duşan Cantekin'in o boyun hakkını veremediğini düşünüyorum.
Ege Arar ve Doğukan Şanlı'nın da Avrupa'da boğuşan abilerinin en azından ligde alternatif olmalarını isterdim. Ama basketbol ve Ergin Ataman bir garip; ara ara yükü 6-7 oyuncuya yıkmayı tercih etti.
Duşan Cantekin'in o boyun hakkını veremediğini düşünüyorum.
Ege Arar ve Doğukan Şanlı'nın da Avrupa'da boğuşan abilerinin en azından ligde alternatif olmalarını isterdim. Ama basketbol ve Ergin Ataman bir garip; ara ara yükü 6-7 oyuncuya yıkmayı tercih etti.
Gelelim Ergin Ataman'a... Gelelim esas çocuğa!
Dün maç bitti; Galatasaray basketbolun UEFA Kupası'nı almıştı ama tribünler "Yönetim istifa" diye inliyordu.
Yani taraftar diyordu ki;
"Ulan o kadar çapsız ve vizyonsuzsunuz ki; elinizdeki Ergin Ataman'ın nasıl bir sihirbaz olduğunu göremiyorsunuz! Bu takım şampiyon oldu; ama size rağmen oldu! Ergin Ataman sizi sırtladığı için oldu!"
Dün maç bitti; Galatasaray basketbolun UEFA Kupası'nı almıştı ama tribünler "Yönetim istifa" diye inliyordu.
Yani taraftar diyordu ki;
"Ulan o kadar çapsız ve vizyonsuzsunuz ki; elinizdeki Ergin Ataman'ın nasıl bir sihirbaz olduğunu göremiyorsunuz! Bu takım şampiyon oldu; ama size rağmen oldu! Ergin Ataman sizi sırtladığı için oldu!"
Galatasaray yöneticisi farkında mı bilmem;
CV'sine eklediği üç Avrupa patentli kupadan sonra Ergin Ataman (başta Real Madrid) kafaya, Eurolig'de kupaya oynayan her takımın göz hapsindedir!
Onlar Ergin Ataman'ı alabilmek için can atıyorlar ama...
Galatasaraylı yönetici kimi elinde tuttuğundan...
Kimin onlara büyük hedefler için gaz verdiğinden...
Kimin onlara büyük hedefler için gaz verdiğinden...
Ve bu kafayla giderlerse (yakında) kimi ellerinden kaçıracağını hala kavrayamıyorlar!
Aynıya yakın sözleri geçen sene de yazmıştım.
Fenerbahçe 1 numaralı kupa için Obradoviç'i getirmiş. Onun tarzı çok kolay. "Ben bu işte 1 numarayım. O yüzden beni alan basketbolcunun da 1 numarasını almalı" diyor.
Yani Fenerbahçe ciddi bir bütçe takımı... Ama Galatasaray öyle değil!
Galatasaray gerçek bir Ergin Ataman takımı!
Şöyle bir sahne çizeyim:
Aziz Yıldırım Eurolig şampiyonluğu için Obradoviç'i getirmiş; ona vizyonunu anlatıyor. Parada anlaşıyorlar; Obradoviç istediği oyuncuların listesini veriyor.
Şayet Aziz Yıldırım "Al sana Göksenin hoca... Al sana Markoşvili... Al sana Bonsu... Al sana Ersin Dağlı... Bana bunlarla Avrupa'dan kupa getir!"
Ne olur biliyor musunuz?
"Başkan sen benle dalga mı geçiyorsun?" der ve elindeki taktik tahtasını başkanın kafasına atar!
Ama Ergin Ataman atmıyor!
O tam aksi... Genelde kimsenin adam yerine koymadığı...
Yeteneği belki kısıtlı ama "kocaman yürekli" adamlarla yürümeyi tercih ediyor!
Yazıya nasıl girdik?
Lasme için "Efes bu baltayı nerden bulmuş?" dedik.
Ama o Lasme Ergin Ataman'ın elinde bambaşka bir oyuncu oldu. Dünkü finalin en değerli oyuncusu oldu!
Taraftarın belki cebinde eve dönecek parası yok;
Ama maça giderken "İnşallah Lasme erken faul problemine girmez de maçı rahat kazanırız" diye düşünüyordu!
Ey Galatasaraylı yönetici...
Sen basketbol şubeni küçültmeyi (ve hatta kapatmayı) düşünüyorsun ama...
Kader ve Ergin Ataman buna izin vermiyor!
Siz kaçıp kurtulmayı düşündükçe Ergin Ataman "azıcık kıpırdansanız" size Avrupa'nın 1 numaralı kupasını da getireceğini İSPAT EDİYOR!
Dün Abdi İpekçi'ye girdim; sandım ki maç sonu "son Kadıköy vapuru" kalkıyor!
Abdi İpekçi dün "tarihinin en kalabalık gününü" yaşamıştır!
Abdi İpekçi dün adeta "yükünü almış gemi gibi" idi!
Elinizde böyle bir koç var...
Elinizde böyle büyük bir taraftar var...
Ve siz Galatasaray'a layık olduğu kadroyu hala kuramıyorsunuz!
Sayın Dursun Özbek;
Şunu artık iyice kabullenin...
Futbol takımı ne kadar önemliyse...
Basketbol takımı da o kadar ilgi ister, alaka ister.
Bu Ergin Ataman elden kaçar mı?
Sen basketbol şubeni küçültmeyi (ve hatta kapatmayı) düşünüyorsun ama...
Kader ve Ergin Ataman buna izin vermiyor!
Siz kaçıp kurtulmayı düşündükçe Ergin Ataman "azıcık kıpırdansanız" size Avrupa'nın 1 numaralı kupasını da getireceğini İSPAT EDİYOR!
Dün Abdi İpekçi'ye girdim; sandım ki maç sonu "son Kadıköy vapuru" kalkıyor!
Abdi İpekçi dün "tarihinin en kalabalık gününü" yaşamıştır!
Abdi İpekçi dün adeta "yükünü almış gemi gibi" idi!
Elinizde böyle bir koç var...
Elinizde böyle büyük bir taraftar var...
Ve siz Galatasaray'a layık olduğu kadroyu hala kuramıyorsunuz!
Sayın Dursun Özbek;
Şunu artık iyice kabullenin...
Futbol takımı ne kadar önemliyse...
Basketbol takımı da o kadar ilgi ister, alaka ister.
Bu Ergin Ataman elden kaçar mı?
Şayet kaptırırsanız; bilin ki futbol takımında Sneijder ya da Muslera'nın kaptırılması etkisi yapar!
Daha öte...
Galatasaray artık 1 numaralı kupaya layık bir takım ister...
Yapmayan mı?
Çeker gider!
Daha öte...
Galatasaray artık 1 numaralı kupaya layık bir takım ister...
Yapmayan mı?
Çeker gider!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder