Aslında bu yaşıma gelmiş halime bilmediğim bir hayat gerçeği
değildir. Bilirim ki; dünyanın en zor şeyi bir Trabzonluya ve bir
Fenerbahçeliye dert anlatmaktır.
Bu yola bir kere girdiyseniz size defalarca “Yahu nerden
bulaştım bu işe?” dedirtirler. Ama olsun... Geçen hafta “Trabzonlu biraderime
mektuplar” diyerek örneklerle, yaşanmışlarla doğru yolu anlatmaya çalıştık.
“Yahu nerden bulaştım bu işe?” dedim mi; dedim! Ama madem o yola girdik; Trabzonlu
biraderlerimizin üzerinden bu satırları okuyan herkese mesajımızı vermeye devam
edelim.
Aslında bu satırları bana yazdıran üniversiteden arkadaşım
Sedat Tunalı... Doğma büyüme Trabzonlu olan Tunalı 3 Temmuz şike sürecinde
Trabzonspor’un gaspedilen hakkının en korkusuz savunucularından. Bu uğurda
işinden de olduğu olmuş; ama bana mısın demeden o kavgayı vermeye devam ediyor.
Son Deniz Ateş Bitnel vukuatından sonra bizim Sedat’ta hep
aynı ruh hali hakim. Bir maçta 4 kırmızı kartın acısıyla:
“Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş nam ‘3 büyükler’
isimli bebeler oligarşi ürünü... Sistem hep onların kazanması üzerine kuruludur...
O yüzden bizim şampiyon olmamıza asla izin vermezler! Hakkımızı mahkemelerde
onaylatsak da o hakkı bize vermezler!”
Bizim Tunalı’nın fikri bu...
Bi defa önce bu fikirlerinde haklı olduğu yerleri teslim
edeyim.
Doğrudur... Çok değil, bundan 15 yıl önce çok fantastik, hayal
ürünü hikayeler yazsanız ve:
“Bir gün gelecek; Fenerbahçe ve Beşiktaş gibi 2
büyük takım şikeden ‘kuşku duyulamaz belgelerle’ enselenecekler. Ama... Devrin
iktidarı oy kaygısıyla o büyükleri düşürmeyecek; onları düşürmemek için adalet
duygusunun içine edecek. Mahkemeler haklıdır demesine rağmen kupası
Trabzonspor’a teslim edilmeyecek” yazsaydı inanın o hikayeyi yazana poponuzla
gülerdiniz.
Ama oldu!
İşte bunu yaşamış Trabzonluya ve Trabzonsporluya bundan sonra “Adalete
inan!” diyemezsiniz.
Çünkü bu ülkenin adalet sistemi Trabzonluya bir kere dedi:
“Fenerbahçe’nin olduğu yerde sen kimsin ki?”
İşte Sedat Tunalı içine Galatasaray ve Beşiktaş’ı da katarak
“Fenerbahçe oligarşi bebesidir” der.
Bunda haklıdır...
Ama peki “her zaman” haklı mıdır?
Karşılıklı yorumlarda ona da dedim zaten:
“Yapma Sedat... Bunu herkes söylesin; sen söyleme! Bunu her
takım taraftarı söylesin; ama Trabzonsporlu söylemesin!”
Neden diyorum bunu?
Çünkü Trabzonspor geçmişte o oligarşi bebelerinden (!)
defalarca şampiyonluk kapmıştır da ondan!
O zaman sistem farklı mıydı?
İsimlerini yan yana yazdığınızda Fenerbahçe, Galatasaray ya
da Beşiktaş Trabzonspor’la denkmiş gibi mi duruyordu?
Alakası yok!
Hele ki (1967 kuruluşlu) benim yaşımdaki Trabzonspor...
Bundan 30 yıl öncesinden bahsediyorum. Yani 25-30 yaşındaki bir delikanlıdan!
Hiç kimse yalanlamasın; o yılların Trabzonspor’u gencecik
bir Anadolu bebesiymiş! Ama yiğit futbolcuları varmış; inançlı taraftarı
varmış. "Yapamazsın" deseler de, oligarşi bebesi 3 büyüklerin elinden hem de üst
üste sayısız şampiyonluk kapmışlar!
İşte şunu deyişim yüzden:
“Yapmayın... Bunu herkes desin ama siz demeyin!”
Aslında mesele her zaman “iyi takım” yapmaktır. Mesele her
zaman “doğru işler” yapmaktır. Bakmayın siz bizim Tunalı’nın ağlamalarına;
aslında Trabzon’da da sorun odur. O da biliyor artık; Trabzonspor “doğru işler”
yapmıyor; Trabzonspor doğru yönetilmiyor!
Peki bu sonuca nerden ulaşıyoruz?
Trabzonspor’un Şota’lı, Hami’li, Ünal’lı, Ogün, Tolunay
Abdullah ve Orhan’lı muhteşem bir takımı vardı. Kimisi altyapıdan, kimisi
Türkiye’nin çeşitli takımlarından toplanmıştı. Ama emin olun; yola çıktıklarında hiç
birisi muhteşem isimler değildi. Oynadıkça hem kendileri büyüdüler, hem
Trabzonspor’u yücelttiler.
İşte o takım 1996 senesinin Mayıs ayına şampiyonluğun en güçlü
adayı olarak girmişti. Taraflı tarafsız herkes o takımın şampiyon olacağına
inanıyordu. Önlerinde biri kolay, bir final 2 maç kalmıştı. Zor olan Fener’le,
kolay olan (küme düşmek üzere olan) Vanspor’la idi. Bu maçlardan sadece Vanspor
maçını kazanmak bile Fenerbahçe’yi (teslim olmuş bir şekilde) Trabzon’a
getirirdi. Ama Trabzonspor mucizeyi başararak (!) küme düşen o Vanspor’a
yenildi ve pes etmiş Fenerbahçe’yi diriltti!
Murphy Kanunları der ki;
“Şayet bir işin ters gitme ihtimali varsa o iş ters
gidecektir.”
Vanspor’a umulmadık bir yenilgi aldı ya... Artık
Trabzonsporlunun kafasına Fenerbahçe maçını ve dolayısıyla şampiyonluğu da
kaybedeceği fikri bi defa girmişti.
Buna rağmen Trabzonspor maça muhteşem başladı. Abdullah
Ercan’ın şahane golüyle öne de geçmişti. Ama o maçta da Trabzonspor’un
başında olan Şenol Güneş kontrollü oynatacağına takımına 2. golü arama emri
vermişti. Aslında bulsan ne hoştur; ama bulamıyorsan rakibi de ayaklandırırsın.
Nitekim önce Oğuz’la 1-1’i bulan Fenerbahçe Aykut Kocaman’ın golüyle o zor
deplasmandan şampiyon çıkmıştı.
Şimdi ne diyoruz Sedat Tunalı’ya?
“Vanspor maçına kadar yüzdün yüzdün kuyruğuna geldin.
Vanspor maçında ne oldu; elini-ayağını mı tuttular?”
Hayır... O maçta Trabzonspor tek kale oynadı. Ama olmayınca
olmuyor!
Geçin Trabzonspor-Fenerbahçe maçını... Vanspor faciası Trabzonspor’un o sene
şampiyonluğu oligarşi bebelerine (!) hediye ettiği maçtır.
Öğrencilik yıllarından da biliriz.
Şayet alınan not kötü
ise hep hoca vermiştir; ama iyiyse “ben aldım!”
İşte bizim ülkemizde gemiyi limana getiremeyen herkesin
sarıldığı nokta budur:
“Şampiyonluğumuzu ve galibiyetimizi gizli güçler engelledi!”
Lafın süslülüğüne bakar mısınız?
İşte o Trabzonspor (zaman zaman küme düşme potalarına yakın
da dolaşsa) gene çok iyi bir takım kurdu. İyi bir yönetim, iyi bir hocayla gene
şampiyonluk havasına girdi.
Selçuk İnan’ıyla, Burak Yılmaz’ı, Collmann’ı, Egemen’i ve
daha bir dolu başarılı futbolcusuyla taraflı tarafsız herkesin şampiyonluk
favorisi olmuştu. Hatta öyle ki; devre arasından transfer isteyen Fenerbahçe teknik
direktör Aykut Kocaman başkanı Aziz Yıldırım'a “Bana 2. olmak için para harcatmayın” dedirtmişti.
Çünkü Trabzonspor o sezonun ilk yarısını 8 puan önde tamamlamıştı.
Doğrudur... Aykut Kocaman Aziz Yıldırım talimatıyla
“Trabzonspor’un penaltıları irdelensin” diyerek “çeneyle” oynamaya başlamıştı.
Ama ne yaparlarsa yapsınlar; şayet Trabzonspor maçlarını kazandıktan sonra
hiçbir sonuca ulaşamazlardı.
O seneki şampiyonluğun Trabzonspor açısından en kader maçı
Eskişehir’deki Eskişehirspor maçıydı. Ben o maçı o gece (arabayla memleketime
giderken) radyodan dinliyordum. Ama maçı anlatan spiker dahi Trabzsonpor’un
berbat bir futbol oynadığını, (büyük ihtimalle girdikleri şampiyonluk
stresinden dolayı) adım atacak durumda olmadığını söylüyordu.
Tamam; doğru...
Şimdi bizim Sedat Tunalı çıkacak ve:
“İyi de o maçın içinden şike çıktı, teşvik çıktı” diyecek.
Diyecek ama ben bunu umursamayacağım!
Diyelim ki Fenerbahçe’den teşvik aldılar...
İyi de ne var
bunda?
Sen zaten buna hazırlıklı değil misin?
Kaldı ki o futbolcuya (Fenerbahçe
değil de) Eskişehirspor yöneticisi 1’ken 2 milyon prim verse; pes mi edeceksin?
Yani Trabzonspor için bu da bahane olmamalı!
Bu örnekten de ne anlıyoruz?
Trabzonspor oligarşi bebelerinin gücüne rağmen, kendi
yönetimsel yanlışlarına rağmen şampiyonluğun dibine kadar gelebiliyor. Kusura
bakmasınlar ama... Oraya kadar gelen; işi de bitirecek! Bitiremiyorsa o
Trabzonspor’un “final maçlarını oynayamama” sorunu vardır.
Dikkat edin; o sorun bugünkü Beşiktaş’ta da var ve bunu çok net hissettiriyor!
Neden var?
Çünkü üzerinde yıllarca şampiyon olamama stresi var!
Bu ağır bir yüktür ve “oligarşi bebesi” Beşiktaş bile baş
edemiyorsa Trabzonspor hiç edemez!
Aslında Sedat Tunalı gibi Trabzonsporluların görmek
istemedikleri şey budur:
"Finali yapamamak!"
Türkiye’de (kazandığı onca başarının verdiği güven
sayesinde) bu işi en iyi Galatasaray yapar!
Örnek mi?
Tüm olumsuz şartlara, aynı sezon içinde 2 hoca 3 başkan
değiştirmesine rağmen Hamzaoğlu’yla gelen 3 kupa mesela!
Bu tip maçları Galatasaray’dan sonra en iyi Fener oynar!
Hatta onlar kendilerine çok enteresan bir yol seçmiş; ortamı gererek o
gerilimden beslenirler!
Şayet Fenerbahçe’nin rakibi Trabzonspor ya da Beşiktaş’sa
emin olun ordan Fenerbahçe zaferle çıkar.
Ama o Fenerbahçe’nin borusu sadece Galatasaray’a sökmüyor.
Neden?
Çünkü Galatasaray bu son 30 yıl içinde “çok geriden gelerek”
Fenerbahçe’nin önüne geçti ve onların psikolojisini bozdu da ondan!
Dikkatinizi çekerim; bugün bu güvene ulaşmış Galatasaray’ın
geçmişinde (Trabzonspor’un oligarşi bebelerinden şampiyonluk çaldığı o
yıllarda) LİGİ YENİLGİSİZ BİTİRMESİNE RAĞMEN ŞAMPİYON OLAMAMIŞLIĞI VARDIR!
Neden?
Çünkü o yıllarda gerginlikten eli ayağına dolaşan
Galatasaray’dı da ondan!
Buraya kadar her şey yalandı; bundan sonra yazacaklarım
sahi...
Şimdi size öyle bir şey söyleyeceğim ki; Galatasaray, Fener
ya da Trabzon, bana kim ne bahane anlatırsa anlatsın, o örnek yüzünden duymam;
dinlemem!
Sırf o örneği bildiğim için onların o bahanelerine güler
geçerim.
Bilmem adını hiç duydunuz mu?
Bizim Süper Lig ayarında Polonya’nın Ekstraklasa diye bir
ligi var. Legia Varşova’sından Zaglebie Lubin’ine kadar bildiğiniz tüm iyi
Polonya takımları o ligde...
İşte o ligde NİECİECZA bir takım var.
Bu takım şu anda 6 galibiyet, 8 beraberlik ve 10 yenilgi
(26 puan) ile sondan 3. sırada. Yani kümede kalma savaşı veriyor.
Peki ben bu örneği neden veriyorum?
Bana şu satırdan sonra NİECİECZA takımının AİT OLDUĞU YERLEŞİM
YERİNİN NÜFUSUNU SÖYLEYİN.
Atın kafanızdan bi sayı... 1 milyon mu?
Değil!
500 bin mi?
Değil!
100 bin... 45 bin... 20 bin...
Değil!
İyi açın kulaklarınızı:
SADECE 750 KİŞİ!
Evet... Nüfusu sadece 750 kişi olan bir köy mü dersiniz
oraya, mahalle ya da nahiye mi bilmem; ama 750 kişilik bir topluluk şu anda
Polonya’nın en üst liginde!
Peki nasıl olur bu?
Şöyle olabilir mesela...
O 750 kişinin 750’si de Ali Koç gibidir mesela!
Hepsi futbolu çok seviyordur ve parayı basıyordur!
Hiç araştırmadım... Çünkü az-çok nasıl olacağını tahmin
ederim.
Bu Nieciecza’lıların bir kere önce “mangal gibi” yürekleri
vardır.
Sonra...
Bu Polonya denen ülke öyle adil bir devlettir ki; büyüğüne
küçüğüne bakmadan “doğru işler yapan herkese” aynı adaletli kollarıyla uzanır.
Başka?
Bu Niecieczalılar futbolcu denen şeyin “yetiştirilebilir bir şey”
olduğunu bilir. Şayet sahada mücadele edersen 10 milyon dolarlık futbolcuyla
100 liralık futbolcu arasında hiçbir fark kalmayabileceğini bilir.
2015-16 sezonunun başından beri beni sadece 2 takım
ilgilendiriyor:
1- Kendi tuttuğum Galatasaray
2- Polonya liginde kümede kalma savaşı veren 750 kişilik
Nieciecza.
Şimdi kendinizi Niecieczalı yönetici ya da hoca yerine
koyun.
İstediğiniz kadar vites yükseltin; maçınıza gelecek en fazla
kişi sayısı 720... Çünkü kalanı futbolcu-yönetici grubu!
Bu köye bir stat yapmaya kalksanız 750 nüfus için kaç
kişilik stat yapmaya soyunursunuz?
İşte görüyorsunuz; mantıklı düşünen hiçbir kafa sırf bu
nedenlerden dolayı bu işe soyunmaz.
Ama onlar soyunmuş!
Onlar “doğru işler yaparak” taaa Polonya 1. ligine
yükselmişler. Düşerler; kalırlar, o ayrı... Ama şundan çok eminim.
Çok doğru seçimlerle kadrolarına kattıkları o oyunculardan
en 3-4 tanesini mutlaka başka takımlara satacaklar!
Bu da ne demek?
Onların doğru işlerine parasal katkı demek!
Gördün di mi Trabzonlu biraderim...
Gördün di mi Sedat Tunalı kardeşim...
Dünya üzerinde...
Sizin Simkovyak’ın ülkesinde 750 kişilik nüfusuna bakmadan
devleri tokatlamaya soyunan NİECİECZA diye bir mucize var!
O yüzden;
Önümde 750 kişilik Nieciecza örneği varken kimse bana (751 kişiden
başlayarak Trabzon gibi nüfusu milyonlara ulaşmış şehirlerin) başarısızlık
nedenlerini anlatmasın!
Hele hele...
“Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş oligarşi bebesidir.
Sistem onların şampiyonluğu üzerine kurulmuştur” gibi süslü laflar etmesin!
Evet... Sistem onların üzerine kurulmuş olabilir...
Ama buna rağmen sen onların “midelerinden” şampiyonluk
alabilir; kendi hanene yazabilirsin!
Yaptın...
Gene yaparsın!
Yeter ki Nieciecza'dan utan!
https://en.wikipedia.org/wiki/Nieciecza
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder