1 Mart 2016 Salı

TÜRK FUTBOLUNUN METRİS'E DÜŞECEĞİNİ ADIM GİBİ BİLİYORDUM!

Fenerbahçe dün gece belki de bu sezonun kaderini belirleyecek maçta Beşiktaş’ı 2-0 yenince tarafsız (!) Fenerbahçe medyası “Fenerbahçe’yi nasıl daha fazla göklere çıkarırız”; onun derdine düştü.
Bu yollardan biri de Fenerbahçe’nin Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzonspor’la Kadıköy’de oynadığı son 36 maçtan bu yana yenilgi görmemesi...
İlk bakışta bu bir başarı mıdır; elbette başarıdır.
Ama...
Aslında bu istatistik (içinde yaşayanlara) Türk futbolunun neden Metris’e düştüğünü anlatır!
Lafı uzatmadan diyorum ki; 3 Temmuz 2011’den çooook evvel ben (başta Fenerbahçelilerin) bi gün çok fena başlarını derde sokacaklarını biliyordum!
Evet... Biliyordum! Hatta ispatım ve şahitlerim de var!

İstanbul’a okumaya gelişimle Türk futbolunun atağa kalkma devrimi olan Derwall’in Galatasaray’a gelişi aşağı yukarı aynı yıla denk gelir. En fazla 1 yıl var aramızda. O geldiğinde ben askerlik çağına gelmesine rağmen “gözüyle” Galatasaray şampiyonluğu görmemiş bir Galatasaraylıydım. Zaten Derwall de Galatasaray’a o hedefle getirilmişti. Bir şampiyonluk için 14 sene bekleyecek kadar şampiyonlukları unutan camiayı ayağa kaldırsın diye!
Sadece Türkiye şampiyonlukları için değildi elbet ünlü Alman hocanın Florya’ya getirilmesi... Galatasaray’da asıl hedef hep Avrupalıyı yenmekti.
İşte ben o 30 yıllık süreci hep “içinde” izledim. Olayları hep Galatasaraylılarla (ve tabi diğer kulüplerle) iç içe yaşayarak gözlemledim.
Bakmayın siz Aziz Yıldırım’ın “tesadüf” demesine... Ne diyecek ki? En büyük rakibin aslanlar gibi 2 kupa koymuşken ortaya; sen taraftarının gazını almak için, iktidarda daha fazla kalmak için ne diyecektin ki? Ama içinde yaşayanlar ve dışarıda olsalar da vicdanını henüz kaybetmeyenler çok iyi biliyor ki; Galatasaray o kupalara "bilinçli bir yürüyüşle" ulaştı.

Muhabirlik nasıl bir şeydir bilir misiniz? Emin olun takip ettiğiniz futbolcuları gördüğünüz kadar evinizdeki çocukları o kadar göremezsiniz! İşte öyle olunca bugün konuşmaktan ve hatırlamaktan keyif aldığınız günleri o günlerde coşkuyla yaşamazsınız. Bazen yaptığınız işi konuşmaktan bıkarsınız. Siz bıkarsınız ama; muhabir olduğunuzu, olayların içinde olduğunuzu bilirler ya; size nereye gitseniz hep aynı şeyleri sorarlar.
Bıkkınlığın da verdiği nedenlerden ötürü maç muhabbetlerinden ısrarla kaçardım o yıllar... Ama izinli olduğum günlerde (mahallemdeki 3 arkadaş) bana bu kuralı bozdururdu.

Bu 3 arkadaşın biri dondurmacı, biri kuyumcu, biri marangoz... Üçü de deli Fenerli ve hepsi mahallemin karşısında esnaf... İşte o izinli günlerde bu üçü üzerime geldikçe “Hadi siz üçünüz, ben tek” derdim ve Galatasaray-Fenerbahçe atışmalarına başlardık.
Allah mı söyletiyordu bilmem... Ya da gidişatın neresi olduğunu sezmiştim. Lafın sonu hep aynı biterdi:
“Bana bakın ey Fenerliler... Bir önceki başkanınız Ali Şen Türk futbolunun şu kavga ortamına girmesinin en büyük nedenlerinden biriydi. Ama bugünkü başkanınız Aziz Yıldırım ondan daha tehlikeli işler yapmakta. Şayet bu kafayla giderseniz filmin sonu hiç iyi bitmeyecek!”
Karşımda 3 Fenerli vardı... Ve o yıllarda hepsi aynı kafadaydı:
“Olmaaaaz... Biz Fenerbahçeyiz, biz Cumhuriyetiz! Bize hiç bişeycikler olmaz!”
“Peki” der ayrılırdık. Nasılsa bahsimizi geniş zamana yaymıştık.
Derken bi sabah 3 Temmuz 2011’de “şike skandalı” patlak verdi. Televizyona bakıyorduk; inanılmaz şeyler görüyorduk. Başta Fenerbahçe başkanı Aziz Yıldırım, daha bir sürü futbolcu, teknik direktör ve yönetici şike yapmaktan dolayı Metris’e düşüyordu!
Metris’e! Cezaevine!
Daha birkaç yıl önce hayal bile edemediğin bir yere!

Hala aynı mahalledeydim ve benim esnaf arkadaşlarım hala orada!
Dediğinin çıkması güzeldir! Böyle şeyler yaşayacaksın da o tartıştığın anları hatırlatmaz mısın?
Bu esnaf arkadaşlardan marangoz olanı bir Trakyalı ve sanırım 4 Temmuz sabahı görmüştüm onu:
“A be ne oldu sizin Fenerbahçe’ye? Ne oldu sizin Cumhuriyet’e?” dedim lafı uzatmadan.
“Haklıymışsın!” diyemedi elbet...
Ama inanın bir daha benle Galatasaray-Fener tartışmasına hiç girmediler!

Evet... Fenerli medyanın “gurur tablosu” olarak sunduğu o istatistik aslında (özellikle Fenerbahçeli yöneticileri) Metris’e taşıyan süreçtir!
Neden mi?
İsterseniz 17 yıldır kazanamayan Galatasaray’dan başlayalım.

Ne olmuş 17 yıl önce?
Galatasaray 2000 senesinde UEFA Kupası’nı almış!
Kimden?
İngilizlerin ünlü takımı Arsenal’den!
Aradan daha 3 ay geçmemiş; sen bir Fenerbahçeli olarak henüz UEFA Kupası’nı hazmetmemişsin; Galatasaray bir de Süper Kupa kazanıyordu!
Kimden?
İspanyolların dünyaca ünlü takımı Real Madrid’inden!
Küçümsemek istiyorsun... Ama küçümseyemiyorsun!
E elinden ne yapmak geliyor; “tesadüf” diyorsun!
Oysaki herkes bilir; “hiçbir başarı tesadüf değildir!”
Haliyle o yıllardan sonra Aziz Yıldırım’ın işi daha zordu. Ölene kadar Fenerbahçe başkanlığında kalması gerekiyordu ve bu yüzden yeni söylemleri olmalıydı.
Eskiden de öyleydi ama...
Özellikle 2000’den sonra başta Aziz Yıldırım ve diğer Fenerbahçeliler için “Galatasaray’ı yenmek” varlık amacı oldu.
Önlerinde iki yol vardı. Ya Galatasaray'ın yaptıklarını yapacaksın; ki bu imkansız...
O zaman "o işleri yapan Galatasaray'ı" yeneceksin!
Galatasaray için Avrupalıyı yenmek varlık amacı iken onlar Galatasaray’ı yenmeyi varlık amacı kabul ettiler.

Haliyle ortam geriliyordu...
Kadıköy’de ve Mecidiyeköy’de öyle maçlar gördük ki; bunların bazılarına Galatasaraylı futbolcuların ÇEVİK KUVVET OTOBÜSÜYLE geldiklerini gördük! Takım otobüsünün taşlanmadan gelme şansı kalmayınca emniyet de çareyi orada görmüştü.
Fenerbahçe Galatasaray’ı yenmeyi bu kadar hayat-memat meselesi yapınca o maçın elbette maç öncesi çalışmaları da (!) olurdu. Özellikle UEFA Kupası’nı kazandıktan sonra Fenerbahçeli yöneticiler Galatasaray maçlarını hep 3 hafta önceden oynamaya başladılar. Tarafsız (!) medyalarını da yanlarına alarak TFF ve MHK üzerinden oynadılar.
Şimdi tabloyu düşünün... 2 takım maç yapacak ve biri kazanmayı “varlık nedeni” sayıyor. Kazanamazsa çok fena çıngar çıkarıyor. Ama diğeri öyle mi? 2 muhteşem kupayı almış; “ipim kuşağıma denk” diyor. Yani yenilse de “sırf rakibi ağlamasın diye” yenilgiyi fazla umursamıyor!
Ama Allah’ın da sopası hep vardır.
Sen Galatasaray’ı yenmeyi varlık nedeni sayarsan; bi gün seni gene yenmezler ama... Yenmişten beter ederek tarihe kazırlar!
Galatasaray’ın “yen(e)mediği” bir Kadıköy maçı vardır bu süreçte.... Ama Galatasaray o stattan şampiyonluk kupasıyla çıkmıştır!

Gelelim Trabzonspor’a... Ordaydım... O gecenin de saha içinde canlı şahidiyim. O gece Trabzonspor da kazanmadı ama bir “yanlış anons” yüzünden ne tarihi olaylar oldu!
Sorun Fenerbahçeliye... O süreçte kazandığı Trabzonspor maçlarından bir tane “tarihi hikaye” anlatamaz. Ama Trabzonlu anlatır!

Bu 22 galibiyet 14 beraberlikle oluşan 36 maçlık üstün başarılı yılların Beşiktaş sayfası 2004-05’in 28. haftasından itibaren başlatılır.
Peki o hafta da ne olmuş
(Onda da ordaydım;) Beşiktaş Fenerbahçe’yi öyle unutulmaz bir maçla yenmiş ki; 10 kişi kaldığı maçta kalesinde SANTRFOR Pancu oynuyordu!

Bunlar az-buz işler değildir. Ve futbolda her şey istatistik değildir!
Geçen sene de bu sene de istatistik sayesinde Fenerbahçe’nin ne kadar başarılı olduğu pompalanmaya çalışılıyor...
Ama sonuç ne?
Gemi nerede?
Gemi limana yanaşmıyorsa ve başkaları senden daha çok şampiyon oluyorsa “yenilmemiş olmanın” ne esprisi var?



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder