31 Mart 2016 Perşembe

VOLKAN MİLLİ TAKIMDAN SADECE BİR KERE Mİ KAÇTI?

Fatih Terim’in huyunu azıcık bildiğimden Volkan Demirel’le ilgili tartışmalarda kalem oynatmak bana zul geliyor. Çünkü çok net bilirim ki; Fatih Terim bundan sonra Volkan Demirel gibi biriyle “işemeye dahi” gitmez!
Peki benim bildiğimi Fenerbahçe tayfası bilmez mi? Aziz Yıldırım bilmez mi? “Şeytan”dır ya kendisi; Rıdvan Dilmen bilmez mi?
Bilirler! Ama gene de yarayı “kanatana kadar” kaşırlar!

Nedir mesele? Meseleden ziyade; işin aslı nedir?

16 Kasım 2014’te, Galatasaray’ın stadında (!) Kazakistan’la oynanacak grup eleme maçına dakikalar kala hocasıyla ısınmaya çıkan Volkan ani bir hareketle gerisin geri soyunma odasına gider. Öyle bir şeyi o gece ilk kez görmüştük. Sebebi de; Volkan’a ve ailesine toplu şekilde küfür ediyorlarmış!
“Mış” diyorum; çünkü yapılan teknik incelemelerde öyle bir şeye rastlanmıyor!
Yalan olmasın; 1 kişi küfür ediyor... Ama profesyonel bir futbolcunun onu duyması için de kulağını tribünlerde olması lazım. O gece için bir “bahane” arıyor olması lazım!

Peki Volkan Demirel ya da başka bir futbolcuya küfür yok mu?
Olmaz mı?
Volkan Demirel’e toplu şekilde “çok ağır” küfürler var... Ama nerede var?
O Kazakistan maçından birkaç gün önce (12 Kasım 2014’te) Kadıköy’de Volkan Demirel’in kendi evi bildiği statta var!
4-0 kaybettiğimiz Brezilya maçında var!

Aslında o gece (ve devamında yaşananlardan) müthiş bir sporcu filmi çıkar.
Neden mi?
O günlerde 3 Temmuz’un artçıları olarak çok kötü bir futbol iklimi var. O iklimden en çok Fenerbahçeli Emre Belözoğlu ve Volkan Demirel etkileniyor. Fenerbahçe kulübü oyuncularını bu iklimden koruyacağına, adeta “tetikçi” olarak ön plana itiyor. Haliyle milli takımda da oynayan Emre ve Volkan’da psikoloji falan kalmıyor.

İnsanlar kendi milli takımına düşman olur mu?
Şayet adalet dağıtmazsan, adaleti “büyük takım” ve “küçük takım”a göre dağıtırsan; olunur!
Devam eden grup eleme maçlarında bile dökülürken Türkiye Futbol Federasyonu (üste büyük paralar vererek) Brezilya ile hazırlık maçı alıyor. Psikoloji zaten yerlerde; TFF adeta Brezilya’ya “Sana üste para verelim. Gel bizi rezil et!” diyor.
İşte o maç Kadıköy’dedir... Brezilya da o günlerde Neymar’ıyla, David Luiz’i ile “kuduz gibi”dir. Brezilya bizim karşımıza “aşağı yukarı” Dünya Kupası kadrosuyla çıkar.
Ve sonuçta ne olur?
Daha ilk yarıda 3 olur!

Öyle bir maç ki; o gecenin görüntülerini izleyin, daha maç 0-0 iken bile milli takım oyuncularına ıslıklar, küfürler geliyor!
E bir de 20. dakikada Neymar’la gol sağanağı başlıyor. Sonra (kendi kalesine Semih,) devre biterken de Willian durumu 3-0 yapıyor.
Volkan Demirel öyle goller yiyor ki; (aslında yapabileceği bir şey yok belki;) ama o kadar ruhsuz ki; vuruşlar karşısında hamle dahi yapmıyor; “belki kurtarırım” diye yere dahi yatmıyor!
Az önce ne dedik?
“Maç henüz 0-0’ken bile oyuncularımıza tepkiler yükseliyor!”
Varın 3-0’dan sonrasını siz tahmin edin!

Volkan Demirel meselesinin “aslında ne olduğunu” kavramak isteyen, muhabirlik yapmak isteyen işte o geceki Brezilya maçının devre arası soyunma odasına gider!
Evet... O geceki Türk milli takımı soyunma odasına!

Kendinizi Volkan Demirel’in yerine koyun... Takım arkadaşları vargüçleriyle oynuyor gibi ama... Brezilyalılar onları adeta “yürüyerek” geçiyor!
E ilk yarıda (henüz dinçken) 3 yiyen, 2. yarıda (biraz daha yorulunca) kaç yiyecek?
Kendisine edilen küfürlerden dolayı kötü olan morali iyice dip yapan Volkan Demirel 2. yarıda kalede olursa maçın 7’ye 8’e gideceğini hesap eder.
Muhabir kardeşlerime soruyorum:
O gece 2. yarıda oynamamaya Volkan Demirel mi karar vermiştir;
Yoksa Türkiye’nin Futbol Direktörü Fatih Terim mi?
Bu sorunun cevabını bilecek en az 4 kişi vardır:
1- Volkan Demirel,
2- Fatih Terim,
3- Milli takım kaleci hocası Alper Boğuşlu
4- O gece 2. yarıda kaleye geçen Volkan Babacan...
Şayet bu sorunun cevabını bulursanız aslında Volkan Demirel’in milli maçtan KAÇIŞININ ilk ve tek olmadığını, Volkan’ın "oynarsam rezil olurum" düşüncesiyle ilk kez o gece sorumluluk almaktan kaçtığını göreceksiniz!
İşin bu kısmı sizin için de çok önemli değil midir?
Adım kadar eminim ki;
Aslında Fatih Terim’in artık Volkan Demirel’le yürüyemeyeceğini...
Değil onunla çok önemli savaşlara gitmek, (yukarda da yazdım,) artık onunla işemeye dahi gidemeyeceğine uyandığı gece o gecedir!

Şimdi de kendinizi Fatih Terim’in yerine koyun. Çok tecrübeli as kaleciniz ilk yarıda 3 yiyor ve daha da kötüsü ruh gibi! Suratına, sakalına bakan o adamın bunalımda olduğunu anlayabiliyor!
Yerine alacağınız adamın sadece ismi aynı; o da Volkan! Ama bırak milli tecrübeyi, yedek kaleci Volkan Babacan’ın doğru dürüst Süper Lig deneyimi bile yok!
As kaleciniz cepheden kaçmaya bu kadar meyilliyken ne oynayacağını kendisinin bile bilmediği bir kaleciye koskoca Milli takımı emanet ediyorsunuz!
Nasıl bir açmazdır; düşünebiliyor musunuz?
 ***
Yazının burasında araya girerek bir açıklama yapıyorum. Ki bu açıklama benim açımdan bir “özür” olacak. Çünkü ben o özrü dilemeye “vicdanen” mecburum!

Ömrüm fotoğrafla geçti. O yüzden de sizinle ben aynı fotoğraf karesine aynı gözle bakmayız. Hele ki o fotoğraf karesi bir spor fotoğrafı ise, fotoğraftakilerden çoğunun hikayesini bildiğimden daha bi ayrı gözle bakarım.
Bir gece sosyal medyada dolaşırken önüme bir milli takım fotoğrafı geldi. 11 kişinin olduğu, bildiğiniz bir kadro fotoğrafı... Öyle A milli değil; günümüzün A milli oyuncuları var ama; o günlerde henüz ya genç ya da ümit milliler.
Fotoğrafı ilginç kılan, o kadronun kaptanı!
Bütün sosyal medyada onunla eğleniyorlar ya; o ümit milli takımının kaptanı Sabri Sarıoğlu!
İşin daha da ilginç yanı;
Fotoğrafta Selçuk İnan var, Burak Yılmaz var, Bekir İrtegün falan var.
Ve Sabri onların kaptanı!
Fotoğrafa daldım;
“Vay be! Hayata bak... Milli takımda Sabri Selçuk İnan ve Burak Yılmaz’ın kaptanı ve şimdi ona doğup büyüdüğü Galatasaray’da söz hakkı vermiyorlar! Resmen dağdan gelip, bağdakini kovmak gibi!”
Çünkü artık hepsi Galatasaray’da ve Selçuk İnan Sabri Sarıoğlu’nun kaptanı olacak kadar işi ilerletmiş!
Bu düşünceler içinde fotoğraftaki 11 adama dikkatlice bakmaya devam ediyorum; gözüm kaleciye ilişiyor: Volkan Babacan!
Evet; o takımın kalecisi de Volkan Babacan!
Çok kişi bilmez ama... Ben Volkan Babacan’ın Fenerbahçe’de 3. hatta 4. kaleci olarak çıktığı günleri bilirim. Olur mu diye bekledik; olmadı. Sonra o da kendi yoluna baktı.

İşte gene ilerleyen günlerde Fatih Terim bir sezon başı kampa giderken kaleci olarak Volkan Babacan’ı davet etmiş! Etmiş ve herkesi şaşırtmış!
Aslında bilirim; şayet 9 yaşından itibaren milli takım hocalarının “oyuncu havuzu”na dahil olduysanız, onlar sizdeki gelişimi an be an takip ederler. Sizde azıcık bir ışık görsünler; sizi oraya kazandırmaya can atarlar.
Az önce bir fotoğraftan bahsettim... Şayet Sabri’nin kaptan olduğu, Selçuk İnan ve Burak Yılmaz’ın da aralarında olduğu o milli takımın kalecisi Volkan Babacan ise o milli takım hocalarının gözünde asla değer kaybetmemiştir. Hep takip edilmiştir!
Ama bunu çok net bilmeme rağmen Fatih hocayı eleştiren bir yazı yazdım:
“Volkan Babacan milli kaleci olmayı hak edecek ne yapmış? Ona gelene kadar (hem de Süper Lig’de oynayan) bi dünya kaleci yok muydu?”
Volkan Babacan’ın kariyerine bakıyorum; en son oynadığı (Bank Asya takımı) Manisaspor’da aşağı yukarı tam sezon oynamış. Onun dışında o Volkan Babacan’ı milli takıma çağırmanın tek anlamı olabilirdi: Volkan Babacan Fatih Terim’in oğlu olmalıydı! Çünkü kariyeri o olan Volkan Babacan’ı vallahi de billahi de öz babası milli takıma çağırmazdı!
Ama Fatih Terim çağırdı!
Ve kaleyi ona teslim ettiğinden bu yana da adeta yenilgiyi unuttu; kalesini gole kapattı!

İsteyen "balına" desin; isteyen haklarını teslim etsin... Ama kalesinde Volkan Babacan’ın oynayacağı Fatih Terim’in talebeleri kısa bir süre sonra Türkiye’yi Avrupa Şampiyonası’nda temsil edecek.
Kazanan her zaman haklıdır! Ve ben; (onun en bitik günlerinde) “Volkan Babacan kimdir ya?” ukalalığına girerek ona çok büyük haksızlık ettiğimi bugün “yüzüm kızararak” izliyorum! O yüzden;
Hem Volkan Babacan’dan özür dilerim; hem de onda haklı çıkan Fatih hocasından!

Şimdi gene o geceye; Kadıköy’deki Brezilya maçı gecesine dönelim.
Aslında yedek kaleciler hep aportta bekler. Hep kendilerine de bir şans gelsin ister.
Elbette Volkan Babacan da bekliyordu ama; o gece mi?
Maç daha devrede 3 olmuş; as kaleci rezalet olacak diye 2. yarıya çıkmamaya bahane arıyor ve sen; henüz Süper Lig’i bile hak etmeyen sen, Brezilya’ya karşı ikinci yarı sahaya çıkacaksın!
İşte “bunun filmi çekilir” dediğim ondan sonrası!
Volkan Babacan "hiç korkmuyormuş gibi" 2. yarı sahaya çıkar ve (1 gol yemesine rağmen) Brezilyalı oyuncu David Luiz’in büyük övgülerine mazhar olacağı inanılmaz kurtarışlar yapar.
O gece ülke olarak bir maç kaybettik; ama pırlanta gibi bir kaleci kazandık.
O Volkan Babacan taaa o geceden bu yana milli takımın as kalecisidir!
Tabi ki (o geceden 4 gün sonra) Volkan Demirel'in “Benim kundaktaki çocuğuma küfür ediyorlar” deyip Kazakistan maçında stattan kaçması da bunda önemli etken oldu.
Ama kötü mü oldu?
Bence “aslan gibi” oldu; eğrisi doğrusuna denk geldi, “cillop gibi” oldu!

Peki Fenerbahçe tayfası bunları bilmez mi?

Ona girmeden önce şu konuya açıklık getireyim.
Benim gözümde Volkan Demirel kimdir?

Galatasaraylıyım... O yüzden Volkan’ın milli takımda gol kurtarmasını da bekledim, Galatasaray maçlarında gol yemesini de... Yani söz konusu Volkan Demirel olunca iki ruh halini de bilirim.
Herkesin kendi fikrine saygı duyarak derim ki:
“Volkan Demirel benim açımdan asla iyi kaleci değildir! Ondan önceki Engin İpekoğlu da, Rüştü Reçber de Fenerbahçe kalecisiydi. Onlara rakip olarak hem saygı duyuyordum, hem de Fener’in kalesinde olduklarında benim canımı sıkabiliyorlardı. Volkan Demirel ne saygı duyulacak bir sporcu; ne de ‘bu gol yemez’ dedirtecek çapta bir kaleci değil!”
Volkan Demirel konusunda ben daha çok “Daum gibi” düşünürüm.
Ne diyordu Alman hoca kendi kalecisine:
“Onu kalemde gördüğüm zaman tüylerim diken diken oluyor!”
Hele ki bir Avrupa Şampiyonasında tam işi kotardık derken aptalca bir kırmızı kart görmüş ve kaleye (oyuncu) Tuncay Şanlı’nın geçmesine neden olmuştu ya;
İşte o geceden beri Fenerbahçeliye hep hayret etmişimdir:
“Bunlar bu adamla nasıl savaşa gidebiliyorlar?”

Gelelim bu seneye...
Her şeyi en az benim kadar net bilmelerine rağmen Fenerbahçe tayfası neden “İlle de Volkan Demirel milli takıma alınsın” yaygarası yapar?
Daha geçen sezon başında Emre Belözoğlu’nun biletini keserek Volkan Demirel’i de “kulübeye” atacağını deklare eden aynı Aziz Yıldırım değil mi?
Diyelim ki Volkan azmetti, kilo verdi ve Portekizli bir hocaya rağmen Portekizli kaleciyi kesti ve kaleyi devraldı.
Peki bu büyük başarı mıdır?
Bu milli takım kalesine çağrılmayı hak ettirecek, o fahiş hatayı unutturacak bir  başarı öyküsü müdür?
Ne yapmış bu sene Volkan?
Basın toplantısında dediğine göre “hepsini tek tek hatırlayabilecek kadar az” gol yemiş!
Eee ne olmuş yani?
Benim gözümde bunca yılın deneyimiyle Volkan’ın (gerçekten iyi kaleci olduğunu ispat edebileceği) 2 önemli maç vardı:
1- Shaktar ile oynanan Şampiyonlar Ligi ön eleme maçı;
2- Braga ile oynanan ve elenilen son UEFA maçı...
Şayet Volkan Demirel (ille de milli takımda olması gerekecek kadar) büyük bir kaleci olsaydı Fenerbahçe’ye o maçları alırdı!
Almış mı?
Fenerbahçe’de bunu yapamayan Volkan Demirel’in milli takımla İspanya maçında devleşeceğinin garantisi mi varmış?

Şunu çok açık ve net iddia ediyorum. Hatta suçluyorum:
“Aziz Yıldırım ve onun ağzıyla konuşanlar samimi değil!”
Evet... O kadar samimi değiller ki; neyi savunduklarını dahi bilmiyorlar!
Fenerbahçe taraftarına şirin görünmek için Aziz Yıldırım daha birkaç ay önce ne diyordu:
“Büyüüüük araziler alacağız; oraya spor akademileri kuracağız!”
Eeee?
“Oradan kendi altyapımız ürünü genç oyuncular çıkartacağız?”
Eeee?
“20 yıldan beri neden yapmadın?” diyeceğiz de...
Aslında Aziz Yıldırım onu yapmış!
Çünkü Volkan Babacan harbi harbi Fenerbahçe altyapısının ürünüdür!
Yani?
Şayet Fenerbahçeli Aziz Yıldırım ve “Şeytan” Rıdvan’ın kafasından başka “şeytanlıklar” geçmiyor olsa Volkan Babacan’ın kuyusunu kazmakla vakit harcamazlar;
“Bu çocuk bizim altyapımızdan yetişti. Milli takım kalesi bir Fenerbahçeliye emanet” diyerek onunla gurur duyarlardı!

Gelelim işin Fatih Terim kısmına...
Diyebilirim ki geride bıraktığım meslek hayatımda en iyi tanıdığım ve en iyi analiz edebildiğim kişi Fatih Terim’dir.
Aslında hayat bana kendimden başkasına kefil olmamayı öğreteli çok oldu da...
Gene de söz konusu Fatih Terim olunca yazıya daha girerken:
“Geçin o işi... Bundan sonra Fatih Terim bırak Volkan Demirel’le savaşa gitmeyi; onunla aynı tuvalete işemeye dahi gitmez!” diyebiliyorum.
Şayet bunca iddialı satırdan sonra Fatih Terim Volkan Demirel’i milli takıma alırsa ona kefil olduğum için en başta beni madara eder!
Ama hayır... Ondan da endişe etmiyorum...
Vicdanımla kendime soruyorum:
“Nedir Fatih Terim'i Fatih Terim yapan?”
Tek bir şey var kardeşim; tek bir şey...
Ne karizma, ne liderlik vasfı, ne de başka bir şey...
Fatih Terim’i Fatih Terim yapan...
Onun takımlarını aslan gibi takım yapan tek bir şey var:
TAKIM İÇİNDE KURDUĞU FORMA ADALETİ!
Ne dedim Manisaspor’dan Başakşehir’e gelmiş kimsenin tanımadığı Volkan Babacan için?:
“Öz babası bile o Volkan Babacan’ı milli takıma almazdı!”
Ama Fatih Terim alır!
Alır ve hem Volkan Babacan’ı adam eder, hem de milli takımı!

Şimdi ihtimal şu!
Aslında ihtimalin düşüncesi bile beni derinden yaralıyor!
Fatih Terim Fenerbahçelilerin TFF’ye (Recep Tayyip Erdoğan ve medya üzerinden) yürüttükleri baskıya direnemeyecek ve Volkan Demirel’i Avrupa Şampiyonası kadrosuna alacak.
Devamında?
İlk maçta ilk 11’e de koyacak!
Eeee; milli takımı ve Fatih Terim’i Fransa’ya taşıyan diğer Volkan’a, Volkan Babacan’ın yüzüne nasıl bakılacak?
Ondan sonra Fatih Terim "yürüyün aslanlarım" dediği diğer oyuncuların yüzüne nasıl bakacak?
Yapmaz kardeşim...
Fatih Terim ne kişisel hesaplarla kişisel husumete girer;
Ne de onu taşıyanlara, zor günde el uzatanlara sırt döner.

Haaa; diyelim ki yaptı...
Diyelim ki Fatih Terim Volkan Demirel’i milli takıma aldı.
Ne mi olur?
Ülkenin yarısından fazlası kendi milli takımına yeni yeni ısınıyor! Hatırlayın Hollanda’daki milli maçı... Şayet biz o Hollanda maçını yenik bitirseydik daha o gece (!) grubun ilk yarı maçları henüz bitmişken havlu atıyorduk!
Ne oldu o maçta?
Emre Belözoğlu kadrodaydı ve oynamak için ısınmaya çıkan kaptanlarına gurbetçi taraftarlar:
“O varsa biz yokuz!” diye posta koymuştu.
Milli takımın kaderi Emre Belözoğlu ve Volkan Demirel’in takımdan UZAKLAŞTIRILMASIYLA değişti!
Şimdi herkesin gıptayla izlediği; pırıl pırıl bir milli takım var.
Başta Volkan Babacan için fikrimin ne olduğunu söylemiştim. Ama bugün Volkan Babacan’a top geliyor; çocuğun ne yapacağından asla endişe etmiyorum!
Volkan Demirel varken hep diken üstündeydim. Ama Babacan zamanında (kalede Muslera varmışçasına) rahatım!

Bak Fatih hocam... Uzattım biliyorum...
Ama sen kendini inkar eder de Volkan Demirel’i yeniden milli takıma alırsan milliyetçi bir Türk olarak sana bugünden şunun garantisini veriyorum:
Siz o gün İspanya ile boğuşacaksınız...
Ama kalende Volkan Demirel varsa ben “İspanya... İspanya...” diye bağıracağım!
Daha henüz yeni yeni barışıyoruz milli takımla...
O yüzden bize bu acıyı yaşatma!
Sahiden yapar mıyız bunu?
Bu ülke insanı bir Türk takımı Avrupalı ile oynarken Avrupalıyı tutmayı (Ömer Çavuşoğlu, Ercan Saatçi gibi) Fenerbahçelilerden öğrendi.
Milli maçta rakibi tutmayı da bizlerden öğrensin;
Çok mu!


Not: Son yaptığı basın toplantısında "Özellikle medya; kimse özür dilememi beklemesin. Çünkü ben özür dilenecek bir şey yapmadım" demiş Volkan Demirel...
Ajitasyon yapmak gibi olmasın ama;
47 lira asker maaşı alarak kurşunun üstüne üstüne giden gençlerin olduğu bir ülkede (orada görev yapsın diye üste servet alan bir sporcu) şayet milli görevden kaçıyorsa ve hala "Yanlış bir şey yapmadım. Özür de dilemem" diyorsa, kafası hala bulanık demektir!
Ona tavsiyemiz; Başakşehir'e gittikten sonra ruh hali olarak çok büyük gelişim gösteren Emre Belözoğlu'nun geçen hafta bir radyoya yaptığı açıklamaları okusun!
Fenerbahçe'den ayrıldıktan sonra Emre'nin psikolojisi o kadar yerine geldi ki; "Galatasaray'ın bendeki emeklerini milyon dolarlarla ödeyemem" şeklinde itiraflarda bulunuyor.
Volkan hala Fenerbahçe'de kaldığı için "Aziz Yıldırım etkisi"nden kurtulamıyor ve hala onların oyunlarına alet olmaya devam ediyor.
Volkan Demirel gayet iyi biliyor ki; o, o gece o stada "bir tiyatro oynamaya" geldi!
Ona o gece o tiyatroyu oynamasını emredenler bugün onu "yeniden milli takıma aldırmaya çalışıyormuş gibi" yapıyorlar.
Volkan asıl oyunu görsün; gözlerini açsın ve artık kendini kullandırtmasın!
Bu iş asla "Galatasaray-Fenerbahçe" kavgası değildir!
Şayet öyle olsa; Galatasaraylı olanlar Volkan Babacan'a da karşı çıkardı. Çünkü Volkan Babacan, Volkan Demirel'den daha "Fenerbahçe'nin evladı"...
Bu arada Volkan "Utançla söylüyorum" diye bir giriş yaparak fanatizmin milli takımın önüne geçtiğini ifade etmiş. "Milli takım neden Konya'da oynayabiliyor?" demiş.
Soru doğru Volkan...
Ama o sorunun cevabını Aziz Yıldırım'la bir konuş istersen!
Çünkü 3 Temmuz olana kadar bu ülke insanının milli takımından nefret etmesi hayal dahi edilemezdi. Başbaşa yapacağınız o görüşmeden sonra elbette o günlere kimin yüzünden gelindiğini daha net göreceksin.
Tabi ki fanatizm senin gözünü de kör etmediyse!  (E.B.)




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder