26 Şubat 2016 Cuma

KORUYUCU HAKEMLİK TAMAM DA... KORUYUCU TEKNİK DİREKTÖRLÜKTEN NE HABER?

Bundan 2 hafta önce... Beşiktaş deplasmanda Başakşehir ile oynuyor... Günün tek maçı olduğu için tüm gözler orada...
Galatasaray maçı hariç hiç bir futbol maçını televizyondan izlemiyorum. Çünkü tahammül edemiyorum!
Ama... İzlemiyorsam da ilgilenmiyorum anlamına gelmiyor bu. Kah twitter, kah canlı maç takip sitelerinden gidişatı oradan takip ederim.
2 takım devre arasına yoğun tartışmalarla gidiyor. Çünkü son dakikada Başakşehir santrforu Mehmet Batdal rakibine dirsek atmış. Gene dirsekten bir sarı kartı daha var ve Beşiktaşlılar (yenilginin de verdiği öfkeyle) Mehmet Batdal'ın atılmasını istiyor. O arada (tesadüfen) Ntv'deyim ve Güntekin Onay ile Rıdvan Dilmen yayına giriyor. Rıdvan'ın ilk lafı şu:
"Başakşehir Mehmet Batdal'la 2. yarıya çıkarsa maçı 11 kişi tamamlayamaz!"
Neden?
Çünkü hakeme devre arasında haberler gidecek! Haber gitmese bile onlar soyunma odasında durum değerlendirmesi yapacak ve Mehmet Batdal'ı atmayarak oyunun dengesiyle oynadıklarını görecek!
Ne yapacaklar?
Bi yanlış yapmışlar; doğru-yanlış, onu başka bir kararla telafi edecekler.
Yani bu ne demek?
Hakemler maç içinde plaka alır!
Plakası alına futbolcu "çok kaşınmaya devam ederse" atılır!
Rıdvan Dilmen'in bu yorumuna iki açıdan bakabilirsiniz.
1- Rıdvan işin kurdu... Ömrü sahalarda geçtiği için 2. yarıda ne olacağını az-çok tahmin ediyor.
2- Rıdvan Fenerli ya... Emin olun Ntv binasında o maçı izlerken (için için) Rıdvan da Beşiktaş'ın takılmasını istiyor!
O sözü hem yorum ama... O heyecan içinde Başakşehir hocası Abdullah Avcı'ya AKIL VERİYOR!: "Hoca... Mehmet Batdal'ı oyundan al. Yoksa bu maçı 11'e 11 tamamlayamazsın" diyor.
Soyunma odaları artık çok modern... Emin olun; televizyon da var!
Abdullah Avcı da yılların kurdu. Rıdvan Dilmen'in aklına ihtiyacı var mı?
Belki Rıdvan'ın yaptığı yorumu duyduğundan, belki kendi gidişatı gördüğünden (genelde oyundan çıkmayan) Mehmet Batdal 2. yarıya çıkmıyor!
Aslında zaten 1-0 önde olan Başakşehir açısından mantıklı bir değişiklik. Yani tüm bu muhabbetler olmasa bile Abdullah Avcı Mehmet Batdal'ı oyundan alarak o "pır pır" forveti oyuna sokabilirdi de... Bu da mümkün... Ama demeye çalıştığımız şey şu:
"Futbol denen oyunun ruhu vardır ve o yüzden onun nerden gelip nereye gittiğini çözmek çok zor değildir."
Örnek mi?
İkinci yarıya çıkarsa Mehmet Batdal'ın "genel istek üzerine" atılacağını Rıdvan da biliyor; Abdullah Avcı da. İşte bunu bilir ve önceden görürsen Rıdvan olursun; Abdullah Avcı olursun... Yoksa; olduğun yerde sayarsın!

Gelelim yankıları hala devam eden Galatasaray-Trabzon maçına...
Öyle veya böyle; (hakem olanı vermemiş,) olmayan penaltıyla İstanbul'da Galatasaray'a karşı öndesin. Daha da iyisi; Galatasaray'ın hafta içinde UEFA Kupası'nda Lazio maçı var, kafalar orada! Kafalar o kadar çok orada ki; (mesela ben) bu maç oynanırken Vize'den dönüş yolundayım. Şayet bu maçı zerre umursasam İstanbul'a o maç başlamadan adım atar ve izlerdim. Hatta stada giderdim.
Devrede 1-0 yenik olduğumuzu radyodan duydum ve gene umursamadım! Ama neyse ki Galatasaray 2. yarıya hızlı girmişti. Tek endişem; maçı çevireceğiz derken Galatasaray'dan önemli bir ismin kendini sakatlamasıydı. UEFA Kupası maçı öncesi böyle bir kumara hiç gerek yoktu.
Özer Hurmacı'nın hakeme o el hareketlerini özetlerde gördüm. Gazozunaydı bu maç... Ama onda bile (hem de galipken) Trabzonsporlu bir futbolcunun hakemi o aşağılar el hareketleri beni bile çok itti. Ben sadece o görüntüye bakarak (hiç izlemediğim maçta) anlıyorum ki; Özer kaşınıyor! Özer gidici!
Çünkü aklı başında hiç bir futbolcu hakeme 3 yaşındaki çocuğunu korkutmaya çalışır gibi parmak sallamaz! Zaten buna "engel olun, bu hareketlere izin vermeyin" diyen zaten futbol oyun kuralları. Bunu hakemlere salık veren FİFA ve UEFA!
Orta sahadaki o açık oturumdan sonra sazı eline alması gereken kim?
Elbette kenardaki Hami Mandıralı!
Hangi Hami Mandıralı?
Trabzonspor'un çalışmadığını, bu yüzden de yürümeye mecali olmadığını daha 1 hafta önce söyleyen Hami Mandıralı!
Hami bunun farkında ve 60'lara gelindiğinde, futbolcusunun "artık çenesine vurduğunu" gördüğünde dahi önlem almıyor!
Maçın ruhu vardır kardeşim... Sadece bir olaya bakarak o işin nerelere gideceğini tahmin edebilirsiniz. Ama dedik ya; iyi hoca böyle olursunuz, iyi yorumcu böyle olursunuz. "Yaklaşan tehlikeyi görürseniz" olursunuz!
Devam edeyim...
İçeri girdik. Bizimkilerin derdi Survivor'u izlemek. O yüzden de bana televizyon yasak! Yan tarafta başka bir televizyon daha var ama Trabzon maçını o kadar umursamıyorum ki kalan 20 dakikayı sahadan.com'dan dakika ve skor olarak takip ediyorum.
Hakemlere koruyucu hakemlik yapmaları önerilir ya... "Futbolcuyu atmaya değil, oyunda tutmaya çalışın" denir.
Hakemler tamam da...
Bu iş hocaların da işi değil mi?
Bakın örnek veriyorum. Abdullah Avcı 2. yarıya Mehmet Batdal'la çıkmayarak takımına "koruyucu teknik direktörlük" yapıyor. Peki Hami ne yapıyor? Hami malını bilmez mi? Özer'in o dakikalardan sonra zaten düştüğünü bilmez mi? Bi de Hami de yılların kurdu. Orta sahanın ortasında bir futbolcunun hakemin üzerine bu kadar bıktırıcı bir şekilde gitmesinin ne anlama geldiğini bilmez mi? Bilir! Bal gibi bilir! Önce el kolla hakemi kendine gıcık eden bir futbolcu (sanki tv Em'de Lemi dayısıyla maç yorumu yapar gibi) neyin muhabbetini yapar? Bu tartışmayı uzatırken artık ellerini arkaya bağlaması onu sempatik mi yapar? Dön git oyununa... Galipsin... Daha ne istiyorsun? Özer'in sıkıntısı şu: Ayaklarıyla oynayamıyor; o yüzden de çenesine vuruyor!
Ama dedik ya; hem oyunun ruhu vardır, hem de Allah'ın sopası... Ve o sopa birazdan birinin başına inmeye hazırlanıyor!

1-2 dakika sonra Özer-Carole kapışması oluyor; hani o 3 buçuğu doğru, "yanlış tek sarı kart" olayı yaşanıyor.
Başka bir şey daha söyleyeyim.
Çoğundan haberdar bile olmazsınız. Ama sahada futbolcular arasında sürekli bir meydan okuma, sürekli bir didişme vardır. Bi yerde biri diğerinin canını yakmıştır, diğeri de fırsatını bulduğu anda ona ceza kesecektir. Doğru... Özer'in topa müdahalesi temiz. Ama yanlış olan şu: Az önce gördüğü sarı kart yüzünden Özer boğa gibi olmuş! O yüzden de o topa gidişi hiç de normal değil!
Yani Özer'e aslında kartı gösterten o müdahale değil; Özer'in topa gidişi! (Buna çok yakın başka bir örnek daha var. O da Chedjou'nun taç çizgisi kenarında Muhammet Demir'e girişi. Şayet pozisyonu Özer'inki ile kıyaslarsan Chedjou da en az Özer kadar temiz müdahale etmiş topa. Ama o sırada Galatasaray yenik. O müdahaleye kırmızı kart diyen bile var. Sarı verse kızamazsın, kırmızı diyen var ve "oyna" dese de hakem, o da gider. O kadar karmaşık bir pozisyon.)
Neyse... Bize Carole-Özer kapışmasına dönelim.
Hani hepsinin ekmek parasıdır ya futbol... Ama oyun içinde can yakmak makbuldür.
Özer neden kaybetmiş dedik?
Topa gelişten!
Gördüğü kartın da etkisiyle öfkeli bir boğa gibi oluşundan!
Carole (sırtı dönük olsa da) Özer'in gelişinin hayra alamet olmadığın hissediyor! Hazır ayak bileğini de sokmuş ya; Carole Özer'in bileğine BİLEREK basıyor ve kendini sırt üstü yere atıyor. Kralıyla bahse girerim; o kareyi canlı izleyen her kim olursa olsun sarı kart gösterir! Erman'ı da; Ahmet Çakar'ı da!
Çünkü Carole hem can yakmış; hem de büyük bir kurnazlık yaparak kendini fırının ağzına getiren Özer'i basit bir hareketle ATEŞE atmış! Artık ondan sonrasını Özer Hurmacı amatörü düşünsün!
Kızma kardeşim...
Futbolcular arasında bu meydan okuma, bu tuzağa düşürme işleri hep vardır!
Özer'in haklı olduğunu nerden anlıyorsun? Televizyondaki ağır çekimden!
Onun dışında doğal halini izle; o hareket her zaman sarı karttır!
Ondan hiç bahsetmiyorlar ama; Trabzonspor'un Erkan Zengin'le kazandığı penaltı da hemen hemen aynıdır. Onda da aynı cinlik vardır. Ben Trabzonspor'un kazandığı penaltının görüntüsünü maçtan hemen hemen 2 saat sonra gördüm. Ama o görüntü hem ağır çekimdi; hem de kale arkasından olan kameraydı. Ondan izler izlemez paylaştım ve:
"Trabzonlu biraderim. Verilmeyen penaltılara itiraz ediyorsun da.. Şayet verilen buysa bil ki size de uydurma bir penaltı vermişler" dedim. Ama az sonra TRT'de maç özetlerini izledim; Erkan Zengin'in penaltısına "akışta" baktım; "E bu penaltıymış!" dedim. Yani özetlerden bile yedim!
İsteyen istediği kadar sallasın. Hakeme avukatlık yapmam. Ama gördüğüm şu:
Akışta izlediğin zaman Deniz Ateş Bitnel'e çok zor pozisyonlar denk gelmiş. Ama bu onu kurtarmıyor!
Peki bu iş meslek hayatının sonu mu olmalıydı?
Ben şahsen Hami'nin, Özer Hurmacı'nın, hatta Erkan Zengin'in  "iç seslerini" duymak isterdim. Çünkü bu cinayet biraz da onların cinliklerinden, oyunun ruhunu okuyamamalarından ve yürüyecek mecalleri olmadığından yaşanmış. Tabi çok kişi işin o kısmıyla ilgilenmez.
Hakemin kellesi alındı ya...
Bu "milat" (!) için "şimdilik" yeterlidir.

Not 1: Oyunun ruhunu okuma ne demek; örneğe devam edelim.
Arabada en son maçı 1-0 bırakmıştık ve Galatasaray haldır haldır saldırıyordu. O sırada Özer'in sarı kart pozisyonunu dinlemiştim. Eve girdik ve çocuklar Survivor'u izlemeye koyuldu. Ondan önce A spor'u açtım ve maçın 1-1 olduğunu, Trabzonspor'dan 2 futbolcunun atıldığını duydum. O kısa sürede (eski futbolcu; şarkıcı Ömür Göksel'in oğlu) Sonat Göksel'in futbolcuların kendilerini amatörce attırdığı yorumunu duymuştum. O andan itibaren maçı gene sahadan.com'dan takibe devam ettim.
2 kırmızı kart olmasa (Lazio maçı öncesi) beraberlik bile Galatasaraylının tesellisi olabilirdi. Ama o anda Galatasaray için başka bir tehlike baş gösterdi. Şayet o maçı Galatasaray alamasa taraflı tarafsız herkes "Yuh be! 9 kişilik takımı yenemediniz" diyecekti ki; zaten kötü olan takımı daha da gerilere itecekti.
Galibiyet golünü "ha geldi ha gelecek" diye beklerken şak diye 3. kırmızı kart haberi geldi! Kartı kimin gördüğünü merak ettim, maç bilgisine tıkladım. Hemen o anda 4. kırmızı kart haberi geldi!
Öyle anları bilirim. HİÇ İZLEMEDİĞİM MAÇTA BİLE 3. kartın hemen ardından 4. kart çıkmışsa orada kesin penaltı olmuştu! Esra'ya; "Penaltı oldu galiba. Az A Spor'a geçer misin?" dedim. O anda anladık ki; içimizden ne geçiyorsa statta da o oluyormuş!

Not 2: Trabzonspor başkanı Muharrem Usta (bir önceki başkan İbrahim Hacıosmanoğlu'na kıyasla) çok aklı başında bir adam. Konuşmayı biliyor, ettiği lafın nerden gelip nereye gittiğini biliyor. Maçın adamı Salih Dursun'u da alarak yaptığı o çok güzel konuşmasını şöyle tamamlıyor:
"4. karttan ve penaltı kararından sonra Hami'ye ulaşmaya çalıştım. Şayet ulaşabilseydik 'Onur'u kaleden çek. Kim nereye atarsa atsın penaltısını' diyecektim."
Derim ki;
Keşke başkan Muharrem Usta tribünde maçı izlerken daha Özer Hurmacı'nın ilk kartında ona ulaşmaya çalışsaydı:
"Hami şuna engel ol. Yoksa bu adam bizi 10 kişi bırakacak!" deseydi.
Çünkü Hami Mandıralı maçta değildi!
Hami Mandıralı KIYAFETİ İÇİN KAFASINI YORDUĞU KADAR maça ve takımının ruh halini okumaya da kendini verseydi;
O maç buralara gelmezdi!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder