10 Nisan 2015 Cuma

FENERBAHÇE NASIL KURTULUR?


Dün evde canım sıkıldı; bizim Akgün’ün dükkanına gittim. Hem Ganyan-İddaa bayii; hem de kafeterya bölümü var. Ne zaman gitsem; Fanatik ve Fotomaç gazeteleri mutlaka vardır. At yarışı ekini alan müşteri, gazetenin kalan kısmını oraya bi yere atar.
Tam dükkana girdim; televizyonda Arda Turan röportajı var. Kulak kabarttım; Arda çok güzel şeyler söylüyor:
“Beni adam eden yer Bayrampaşa sokaklarıdır. Mücadeleci ve vazgeçmez yapım bana o sokakların armağanıdır. Çocukluğumun en güzel hatırası, o sokaklarda arkadaşlarla yaptığımız iddialı maçlardı. Genelde kola’sına oynardık maçı… Yalnız büyük bir sorun vardı. Maçı kaybetsek; yanmıştım. Çünkü cebimde (genelde) 5 kuruşum olmazdı!”
***
İşte o “maçı kaybetme korkusu” Arda’yı maça müthiş motive edermiş. Yanına bir de Allah vergisi yeteneği eklenince; o yetenek öyle öyle yürümüş.
Sözlerine şöyle devam ediyordu Arda:
“Benim gibi haysiyetine düşkün bir adam için (yenilmemiz halinde ödeyemeyeceğim kola parası) ağır hakaretler işitmeme neden olurdu. Çocuk da haklı; biz yendiğimizde o bana paşa paşa kolayı alıyordu. O zaman geriye ne kalıyor? Rezil olmamak için varımı-yoğumu o maça veriyordum!”
Futbol var ya futbol…
İşte tam da bundan dolayı “sadece futbol” değildir!
Dikkat edin;
Bir futbolcunun “saha içi karakteri” neyse…
“Saha dışında da” aynen odur!
Birkaç tane istisnaya denk gelirsiniz ama…
Genelde bu böyledir.
***
Röportaj bitince masama aldığım 2 spor gazetesine döndüm.
Önce Fotomaç geldi elime… Sayfaları ağır ağır geçerken de Turgay Demir’in köşe yazısı başlığı dikkatimi çekti:
“Şu şike sorununu artık çözelim” gibi bir şeydi.
Turgay Demir’le birlikte epey çalıştık. O yüzden; hem genelde kafası nasıl işler bilirim; hem de şike sürecinde neleri savunduğunu…
Hatta şöyle bir iddiam var.
Bana hiçbir Trabzonspor yazarı ve muhabiri diyemez ki;
“Ben şike sürecinde Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe üzerine onun kadar korkusuzca gittim!”
İşte Turgay Demir’in o özelliğini de bildiğim için yazıyı okumaya başladım.
Başladım ama…
Satırlar ilerledikçe hem acı acı güldüm; hem de:
“Sen de mi Turgay Demir? Sen de mi malum koroya katıldın?” dedim.
***
Aslında yazdıkları önceleri ilginç gibiydi.
Daha doğrusu;
Tam “delikanlı işi”ydi!
Tam “düello kültürü” gibi; tam “sokak raconu” gibiydi.
Turgay Demir’le “aşağı yukarı” aynı yaşlardayız. Hani konuya Arda’nın “sokak kültürü” ile girdim ya…
Turgay Demir ve benim çocukluğumda futbol böyle bir şeydi.
Biz futbolu “öyle olduğu için” sevdik.
Hakeme kesinlikle ihtiyaç duymazdık. Bir şutumuzun gol mü yoksa “taş üstünden mi” gittiğini çok tartışmazdık.
Baktık karşımızdaki “çok ağlak”
“Tamam len… Bu da size hamam parası olsun!” derdik.
Turgay Demir’in yazmaya çalıştığı tam da bu aslında!
“Yahu arkadaş! 4 seneden beri bu işi çözmediğiniz gibi; daha karışık hale getirdiniz. İşte size benim teklifim. Tarafsız sahada; mesela İzmir’de, puan usulü 2 maç… Kim üstünlük sağlarsa; uğruna artık silahların bile devreye girdiği şu kupa onun olsun! Bu kavga da son bulsun!”
***
Teklif aslında güzel…
Daha doğrusu kulağa “hoş ve mantıklı” geliyor.
Ama kazın ayağı öyle değil!
Farkında mı bilmiyorum...
Bi defa Turgay Demir diyor ki;
“Bu ülkede devlet gücü bittiyse, kanuna saygı kalmadıysa; o zaman biz de bu işi sokak kültürüyle çözeriz!”
Peki "devlet" dediğimiz şey;
"Yasa" dediğimiz şey; sahiden bu kadar çabuk vazgeçilecek bir şey mi?
3 Temmuz şike süreci nasıl çözülmeye çalışıldı?
Ülkede bir padişah varmış… O padişah da ‘şike yapanlardan birinin’ taraftarıymış... O padişah öyle uygun görmüş; “Şike yapsa da benim de taraftarı olduğum takım düşmesin” buyurmuş! Öbürü mü? Yemişim öbürünü… “Ben onlara ‘avanta’ bir stat yaparım; onların da sesini keserim” demiş!
Peki kesilmiş mi?
Ne gezer?
Kesilmediği gibi; işin içine artık silahların girdiği görülmüş... Bundan sonra bu kavganın (daha da şiddetlenerek) en az 50 yıl süreceği hissedilmiş!
***
Ben olan biten hiçbir şeye şaşırmıyorum.
Çünkü adalet dediğin böyle bir şey...
Onunla oynamaya kalkarsan; insanlara adil olamazsan…
İşte o zaman yanarsın!
***
Turgay Demir’i eskiden twitter’dan takip etmezdim. Daha doğrusu facebook’ta dilediğim gibi yazabilmek varken, twitter gibi sınırlı kelimeyle yazmak bana itici geliyor. İyi bir twitter kullanabileni değilim. Ama buna rağmen (aramızdaki samimiyete de güvenerek) onun twitter adresine girerek:
@turgaydemirr aynı gün Suudi müftüyle el ele verip dünyanın dengesini bozdunuz! :) şike çözümü önerin müftünün 'çok acıkırsanız karınızı yiyin' dediği kadar saçmaydı” mealinde bir şeyler yazdım.
Okuyunca kızmıştır;
Zaten niyetim de oydu!
***
Gören olmuştur; az önce Trabzonspor Hukuk Kurulu’nda çok önemli işlere imza atan Atilla Dilaver’in (biraz da Turgay Demir’in çözüm önerisine karşı tepki olarak yazdıklarını) paylaştım.
Aynen şunu yazmış:
*******
@AtillaDilaver
ŞİKEDE ADALET:
1- Şike yapanlar men edilecek
2- Kulüpler düşürülecek
3- Kupa 
4- Tazminatlar
BİRİ EKSİK OLURSA, OLMAZ !!
***********
Ben bu tweeti retweet ederken “kendi yorumumu” ekledim:
Engin Biçer @eenngonge 
Engin Biçer retweetledi: Atilla Dilaver
Yani... Şikeye "kitapta ne yazıyorsa" onun cezası verilecek! Ne bir eksik, ne bir fazla! 
**************
Şimdi…
Madem ki şike sorunsalı için “başka çözümler” sunuyorsak…
Ve bunun için de (çaresiz bir şekilde) “sokak raconuna” sarılıyorsak…
Bende şu çözümü öneriyorum!
***
2010-11 sezonu nasıl bir sezondu?
Selçuk’lar, Burak Yılmaz’lar, Egemen ve Collmann’lar; taş gibi bir Trabzonspor takımı vardı.
Şenol Güneş’in talebeleri ilk yarıyı (yanlış hatırlamıyorsam) 9 puan önde bitirmişti. Yani Trabzonspor uçuyordu!
İşin garip tarafı; Galatasaray ve Beşiktaş erken havlu atıp şampiyonluk yarışında Trabzonspor’la Fenerbahçe’yi “baş başa” bırakmıştı. Hoş; baş başa dediğimiz Fenerbahçe de Trabzon’dan bir devrede 9 puan fark yemişti! Yani Fener'in işi Allah'a kalmıştı!
***
Herkes o puan farkının kapanmayacağına o kadar emindi ki;
“Demedim” diyorsa Aziz Yıldırım yalanlasın.
Devre arasında takıma takviye yapma fikri konuşuluyor. Messi’ye alacak değilsin ya; Aykut Kocaman’ın da oyuncu karakteri belli; yıldızlarla geçinemediği için paso “amele” istiyor.
O talepler karşısında Aziz Yıldırım’ın tepesi atıyor:
“Şampiyon olacaksak transfer yapalım. Bana lig 2.’si olmak için transfer yaptırmayın! İkinciliğimiz zaten garanti!”
***
Nitekim Fener o devre arasında kimseyi almıyor; çünkü “daha etkili bir yol” kullanılmaya başlanıyor!
Nedir o?
Fenerbahçe “çeneyle” oynamaya başlıyor!
Bunun startı da “adam gibi adam” (!) Aykut Kocaman’ın:
“Trabzonspor’un penaltıları irdelensin!” lafıyla veriliyor.
Daha o demeçten sonra anlaşılmıştı ki;
Bambaşka bir 2. yarı bizi bekliyordu!
***
Devam edelim…
Ne yaptı o sene Fenerabahçe?
İkinci yarıda 17 maçı vardı…
Bunun tam 16’sını kazandı!

Evet… 17 maçın 16’sı 3 puanla (toplamda 48 puan) kapatıldı!
Böyle bir başarıyı tarih yazmaz!
Benim önerim şudur:
1- Fenerbahçeliyi kızdırma, kendime küfür ettirme pahasına diyorum ki; “O kupa bunca itiraftan ve yargılanmadan sonra o müzede durmaz! O müzeye yakışmaz!" Bakmayın Fenerlinin bugün salağa ve yüzsüze yatmasına... O kupa ilerleyen yıllarda en çok “Ben Fenerbahçeliyim” diyene batacak! O yüzden… O kupa Fenerbahçe müzesinden çıkacak; doooğru Trabzonspor müzesine konacak! Birinci şart bu...
2- Bu süreç spor yazarlığının da “turnusol kağıdı” oldu. Şimdilik farkında değiller; (Fenerbahçe’yi kurtarmak için) bir çok gazeteci arkadaşım, ağabeyim “mesleki intiharlarını’ gerçekleştiriyor! Bugün gene yazmaya devam etmişler; “Fenerbahçe düşürülürse Türk futbol ekonomisi çöker” demişler. Yalan! Türk futbol ekonomisi bundan daha fazla çök(e)mez ve “bu kafada gidilmeye devam edilirse” bugünler de aranacak!
Ancak buna rağmen…
Hani çocukken sokakta arkadaşlarımıza:
“Tamam len… Amma ağladınız! Hadi bu da size hamam parası olsun” diye bir delikanlılık yapıyorduk; hiç birinin itiraz edemeyeceği netlikte bir gol daha atmaya oynuyorduk ya...
Şimdi “aynı delikanlılıktan” yapıyorum gene:
Fenerli biraderim…
17 maçın 16’sını “temiz” kazandığını iddia ediyorsun ya…
Bana ve tüm dünyaya “şikesiz ve tertemiz” gene aynısından yapacağını ispat et!
1- O kupa elden gitti... Onu unut!
2- İkinci sezona sen Bankasya’da (neyse o ligin adı) hatta daha aşağı ligde oynayacaksın ya… Seni peşinen düşürmüyorum... Ligde 18 takım var; 17’den 34 maç yapıyorsun ya... 34 maçın hepsini de kazanırsan 102 puan yapar. Ben Fenerbahçe’den iki devrede de "17’de 16" yapmasını istiyorum. 34 maçlık lig maratonunda 32 galibiyet yani! 32 galibiyet Fenerbahçe’ye 96 puan getirir. Ben o kadar gaddar olmayacağım; puan falan da silmeyeceğim ve Fenerbahçe’ye “1 puan da kıyak” yapacağım.
Diyeceğim ki;
“Ligi 95 puanla tamamla… Kümede kal!”
Çaktınız mı işi?
İşte size “sokak raconu”
İşte size; “Yaptık… Gene yaparız” deme fırsatı!
Şunu yapsın…
Fenerbahçe gene Süper Lig’de kalsın…
Ama yapamıyorsa da yediği haltların ceremesine katlansın! 
Not: Bu önerim de şu şartlarda geçerli olacak:
1- Aziz Yıldırım hakem odası basmayacak; onlara küfür ve hakaret etmeyecek!
2- TFF ve MHK hakemlerini kimse "ölümle" korkutmayacak! "Buraya giremezsiniz; hadi girdiniz diyelim; aleyhimizde karar verirseniz evinize dönemezsiniz" demeyecek.
3- Uzatmayayım... Ne Fenerasyon'a ne de medyasına... Fenerbahçe sadece kendi taraftarına ve en çok da "futbolcusuna" güvenecek!
Var mısınız?
Yüreğiniz yetiyor mu?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder