Hamza’lı Galatasaray’ın Trabzon’da çok önemli bir maçı vardı
ve o sırada Podolski çıkıp yerine Sinan Gümüş girmişti. Maç 0-0’dı. Tam da o
dakikada Burak Yılmaz oyundan çıkacak kadar ciddi bir şekilde sakatlanıyordu. O
anı hiç unutmuyorum! Çok iyi Galatasaraylı bir arkadaşım öfkeyle ayaklanıyor:
“Kasten yapıyor! Bu adam Hamza’nın altını oyuyor!” diyordu.
İşte o gece anladım ki; “Galatasaraylı Burak Yılmaz" (Galatasaraylılar tarafından bile) en az Beşiktaşlı ve Fenerlinin ettiği kadar nefretle anılıyordu!
Yıllar içinde edinilmiş muhabir hissi mi dersiniz; yoksa “görünen
köy kılavuz istemez” mi bilmem... Ama Burak Yılmaz’ın bir bayram arefesinde
sakatlanıp en az 4 hafta oynamayacağını duyduğumda:
“Sakatlanmış bir futbolcu için bu denmez belki...
Denmemeli... Ama diyeceğim! Hani muhabir dilinde ‘talihsiz sakatlık’ ifadesi
vardır ya... Göreceksiniz Burak Yılmaz gibi takımın as golcüsünün sakatlanması
Galatasaray için ‘talihsiz’ olmayacak. Tam aksi ‘talihli’ (!) bir sakatlık
olacak” yazmıştım.
Nitekim; Burak’sız Galatasaray, Podolski ve Umut’la (kuş olup
uçmasa da) 4 maçta 12 puan almıştı. Benim dediğim işte buydu. Burak’ın
sakatlanması herkes için gayet hayırlı olmuş, işler rayına oturmuştu. Ama Burak
Yılmaz döndüğünde elbet o dönen tekere çomak sokulacaktı!
Bunu ben biliyorsam ömrü onlarla geçmiş, nice badireler
atlatmış hocalar, başkanlar bilmez mi?
Burak Yılmaz’ın artık Galatasaray’da kalmaması gerektiği
“Hamza hocayı biz şampiyon yaptık” lafının gazetelerde yer aldığı andan beri
belliydi. Yaşı çok genç de olsa olaya 3 kupayla başlayan Hamza hocanın da artık Burak
Yılmaz’ın “kafasını koparmak için” fırsat kollayacağını çocuklar bile
biliyordu. Çocuklar biliyordu ama... Galatasaray’ın acemi başkanı ve acemi
yöneticileri bunu göremiyordu.
Koca bir transfer sezonu İbrahimoviç gibi, Huntelaar gibi,
Oumar Niasse gibi hep Burak Yılmaz’ın yerine arandığı ayan beyan olan golcü
isimleriyle geçti. Bakmayın yöneticilere “Yeni golcü Burak Yılmaz’ın moralini
bozar” dese de, kamptaki gazetecilere; “Mario Gomez gibi bir golcü istiyorum”
demesi de Hamzaoğlu’nun Burak Yılmaz’dan hiç de memnun olmadığını gösteriyordu.
Normaldi... Burak yaşlanıyordu ve çok ciddi bir sakatlık
yaşamıştı. O sakatlıktan geriye nasıl döneceği muamma idi. Bu yetmiyormuş gibi (Galatasaray taraftarının geneli) Burak Yılmaz’ın kendisini asla geliştiremediğinden şikayet
ediyordu. Aslında Hamza hoca Burak’ın biletini daha o lafı duyduğunda (!)
keserdi. Ama kahrolsun ki milli takımın çok hayati 2 maçı vardı. Olmak ya da
olmamak anlamı taşıyan (Hollanda ve Letonya maçları için) Burak’la didişmek
değil, (tam aksi, Umut’la ikisini sezon başında maç kondüsyonu almış bir şekilde) Fatih
Terim’e teslim etmek lazımdı. Çünkü Hamza hoca ile Fatih hoca dirsek temasında
çalışıyordu!
Galatasaray’ın ligdeki ilk Sivasspor maçını hatırlayın...
Burak Yılmaz şen şakrak bir şekilde kulübedeydi! Hayatım futbolcular arasında
geçmişti. Diyebilirim ki tüm meslek hayatım boyunca o gece kulübede gördüğüm
Burak Yılmaz bana en itici gelen futbolcu olmuştur. Benim o an gördüğüm; Galatasaray Burak Yılmaz’ın
umurunda değildi. Onun hesabı Hamza hocası ileydi!
Kimbilir; belki de dönem açısından her şey Galatasaray’ın
aleyhinde gelişiyordu. Şayet geçen sene koltuğunda sağlam bir Galatasaray
başkanı olsaydı “Daha kaç sene oynayacak ki? Bizde bile 5. senesine girdi. Para
ederken tam da satılacak zaman” der ve Burak Yılmaz’ı satardı. Hem de onu çok
iyi tanıyan Biliç’in 10 milyon euroyu gözden çıkardığı
bilinirken!
Dursun Özbek bunu öngörecek kalibrede bir başkan değildi.
Seneleeer önce, Tanju Çolak’ı, en güçlü günlerinde tek kalemde üstünü çizmişti
mesela Alp Yalman... Onu (hem de Fenerbahçe gibi en büyük rakibe) vermişti. Ama
kimse bilmez; Fenerbahçe’den gelen o bonservis parası Galatasaray’ı sonu Avrupa kupasıyla bitecek bir yolculuğa çıkaracaktı. Burak Yılmaz dua etsin; Galatasaray
kulübü artık Alp Yalman gibi vizyon sahibi yöneticilerin elinde değil. Dursun
Özbek bu seneyi bağıra bağıra gelen 'Burak Yılmaz krizi'ne heba etmiştir. Tüm
olan bitenin özeti budur.
Galatasaray bu gece Osmanlıspor’a 3-2 yenildi. Geçen hafta
Sivas maçında olanları görenler bu yenilgiye şaşırmaz. Çünkü her şeyin yeniden tepetaklak
gitmesi Burak Yılmaz’ın 3
metre dibindeki Sneijder’e pas verememesiyle başlamıştı.
O ana kadar futbolcusunun yanında olmaya çalışan, Sabri’yle bile barışan
Galatasaraylı Burak Yılmaz’a ayaklandı. Maçın 2-0 olması bile Galatasaraylının
Burak Yılmaz’a biraz daha müsamahakar olmasını sağlayamıyordu. Hani onu Hamza
hocanın kuyusunu kazmakla itham eden Galatasaraylı arkadaşım var ya... O gece aynı ruh
halini o kale arkasındaki Galatasaraylıda da görmüştüm! Galatasaraylılar “Defol
git artık bu takımdan. Sana artık tahammül edemiyoruz!” diyordu.
O dakikadan itibaren maç gerçek bir gerilim filmine
dönmüştü. 2-1’i bulan Sivas’ın 1 hatta 3 puan alma şansı doğmuştu. Çünkü
Galatasaraylı Burak Yılmaz’a takmış; Burak da onlara el kol hareketi yapıyordu.
O an içimden geçen his şuydu:
“Burak Yılmaz kaşınıyor! Biraz daha diretirse kaşırlar!”
Burak’la
Galatasaraylı arasındaki sorun ne; biliyor musunuz?
Burak Yılmaz’ın müthiş bir fotoğraf albümü var. Şimdi değil
belki; ama ilerleyen yıllarda Burak Yılmaz’ın evine ziyaret edenler gerçek bir
futbol müzesine geldiğini hissedecek! Çünkü adamın Beşiktaş formalı fotoğrafı
var; Fener formalı, Trabzon formalı ve nihayet Galatasaray formalı fotoğrafı
var. Yetmiyormuş gibi; milli formalı Burak Yılmaz fotoğrafı da var! Böyle bir
kariyer kıskanılmaz mı? Kıskanılır elbet!
Ama böyle inanılmaz bir kariyerin taraftarın kalbine girme
anlamında büyük sıkıntıları olur. Olaya kötü tarafından bakalım:
Onların formasıyla fotoğrafı var ama...
Onların formasıyla fotoğrafı var ama...
Beşiktaşlı Burak’tan nefret eder mi? Eder!
Fenerbahçeli eder mi?
Sadece “yanlış anons” maçında attığı o gol bile bir Fenerbahçelinin ondan nefret etmesine fazlasıyla yeter!
Sadece “yanlış anons” maçında attığı o gol bile bir Fenerbahçelinin ondan nefret etmesine fazlasıyla yeter!
En iyi günlerini orada yaşamıştır. En çok golü orda
atmıştır. Hatta giderken onlara nadir para kazandıran futbolculardandır. Kelime
anlamında onlara karşı asla hasım olmamıştır ama...
Burak Yılmaz’dan Trabzonlu da nefret eder!
Galatasaray’da önemli goller atmıştır, güzel anlara sebep
olmuştur. Elmander varken oynamış, Drogba varken oynamış, Podolski varken gene
oynamış. Yani gelen onca yıldız onun ayağını kaydıramamış. Ama buna rağmen de
Galatasaraylının gözünde inanılmaz bir golcü olamamış!
Tanju Çolak Galatasaraylı için “inanılmaz” bir golcüydü
mesela... Hakan Şükür de öyle...
Ama Burak Yılmaz o sınıftan asla olamamış!
Sıkıntı şuydu:
Üzerinde Galatasaray forması var diye
Galatasaraylı da olaya profesyonel gözle bakıyordu; Burak Yılmaz da...
Daha
önce Beşiktaş, Fener ve Trabzon forması giyen Burak Yılmaz şimdi Galatasaray
limanındaydı ve orada çok kalmasa da sorun değildi. Yani ayrılığa iki taraf da
hazırdı. Bu yüzden ne Galatasaraylı Burak Yılmaz’ı “ölümüne” benimsiyordu, ne
de Burak Yılmaz Galatasaray’ı.
Oysa Hakan Şükür öyle midir Galatasaraylı için?
O en muhteşem olduğu günlerde Fenerbahçe Hakan Şükür’ü
alabilmek için az mı çaba harcamıştı? Ama Galatasaraylı biliyordu; Hakan Şükür en az kendisi kadar Galatasaraylıydı! Hakan Şükür Galatasaray’dan gitmez! Hele Fener’e... Asla gitmez!
Doğru... Hakan Şükür’ün sırtı da çok değişik formalar gördü...
Ama o İtalya’ya bile “ağlaya ağlaya” gitti. Dönerken de "koşa koşa!"
Durum bu olunca Burak Yılmaz Galatasaraylının gözünde “çok
yapay” kalıyor!
Asla kendisinden değilmiş gibi...
Mecburen evli kalmaya
katlanan eşler gibi...
Geçen hafta Sivas maçındaki halleri bana da çok itici
gelmişti Burak Yılmaz’ın...
Oysa ki benim gözümde de Galatasaraylı taraftarı yanlış
yapıyordu. Galatasaraylı maç bitmeden asla kendi oyuncusuna sırt dönmemeliydi.
Ama Galatasaraylı bunu yaparken Burak da ukalalıktan geri kalmıyordu!
Burak Yılmaz tiyatroya dün gece de devam etmiş!
Aradan
sadece 1 hafta geçmişti ama köprünün altından çok sular akmıştı. Dursun Özbek (UEFA’nın 1+1 men isteğini
açıkladığından bu yana) tüm ülkenin futbol ayarları bozulmuştu. Özellikle
Galatasaraylılarda, her kafadan bir ses çıkıyordu. Bu parasızlıktan nasıl
çıkılabileceği konuşuluyordu. Haliyle ilk akla gelen çözüm (transfer sezonu henüz kapanmamışken) talibi varsa Burak Yılmaz’ın bi an önce elden çıkarılmasıydı.
Anlaşılan o ki; Sivas maçında soluduğu hava Burak Yılmaz’a da artık
Galatasaray’da hayat hakkı kalmadığını net bir şekilde anlatmış! O da gitmekten
yana yani... Bu maça o ruh haliyle çıktı. Galatasaray defterini her an kapatmaya hazır bir halde!
Golünü de attı ya... Galatasaraylı taraftarlara “veda edercesine”
el sallamış.
Biliyor musun Burak kardeşim...
Bu yaptıkların hiç romantik değil!
Ve farkında mısın;
Galatasaraylı sen “gidiyorum, hoşçakalın” derken bile sana sıcak değil!
Galatasaraylı sen “gidiyorum, hoşçakalın” derken bile sana sıcak değil!
Açıklama da yapmışsın..
“1-2 güne her şey netleşir” demişsin.
Git Burak Yılmaz; sakın kalma!
Kendini seviyorsan da kalma;
Azıcık Galatasaray'ı seviyorsan da!
Git... Kendinden daha fazla nefret ettirmeden...
Git!
Bu benden sana abi tavsiyesi!
Amma güzel bir yazı kalemine sağlık.
YanıtlaSil