28 Mayıs 2016 Cumartesi

DEMEK “RE.. RE.. RE.. RA.. RA.. RA.. SAMSUN-ANTEP-ANTALYA” HA! (7 )

***
Giriş notu:
Bu yazı aslında Fenerbahçe’nin bu sene neyin bedelini ödediğini anlatır.
***

En son Mart’ta neler olup bittiğini okuyanlar Nisan ve Mayıs ayında neler yaşandığını da mutlaka merak ediyorlar... Ama hayır; oraları o kadar detaylı yazmaya gerek kalmamış! “Samsun-Antep-Antalya” üçlemesiyle Galatasaray’ın şampiyonlukta “üst üste 3” yapması Fenerbahçelilerce engellenmiş!
Galatasaraylılar da ‘çok gereksiz bir strese girerek’ onlara yardımcı olmuş; o ayrı...
Zaten bana tüm bu yazıları yazdıran da Uğur Tütüneker’in (şampiyonluk avuçlarının içinden kayarken) Ali Sami Yen Kapalı’sı önünde girdiği o çaresiz halleri değil mi?
Yazdım ve gördüm ki; bu sezon Türk futbol tarihine bir takımın diğer takıma:
“Ben olmayacağım belki... Ama seni de şampiyon yapmayacağım!” savaşını açtığı ‘ilk’ sezon olmuş!
Dahası...
Türkiye’de sportif teröre davul zurnayla davetiye çıkarılan bir yıl olmuş!
***
94-95'in kalan haftalarında özetle şunlar yaşanmış.
Trabzonspor’un Şota, Hami, Ünal, Abdullah, Ogün, Orhan ve Tolunay’lı o çok iyi takımı (5 puan geriden gelerek) Beşiktaş’ı takip etmiş ama...
Trabzon’un hocası Şenol Güneş bile (bitime daha haftalar varken) Beşiktaş’ın şampiyonluğunu kutlayarak hemşerilerinin “hayal kurmamasını” istemiş!
İşin enteresan tarafı;
O arada Galatasaray evinde Trabzonspor’la karşılaşmış ve bir çelme de o takarak (sezon içinde 2 kere yendiği Beşiktaş’ı) şampiyonluk yolunda tamamen rahatlatmış!
Trabzonspor’un o aslan gibi takımı “kupa beyi” olarak bilinen Galatasaray’dan Türkiye Kupası’nı almış ve kendince yara sarmış!
Lig yarışının kalan 8 haftasında öyle bir an gelmiş ki; (birbirleriyle didişmekten) hem Galatasaray hem Fenerbahçe UEFA Kupası’na katılamayacak durumlara gelmiş!
E durum bu boyutlara gelince Galatasaray’da Hakan Şükür ve Saffet Sancaklı hem dövülmek, hem de öldürülmekle tehdit edilmiş!
(Galatasaray’ın yolu kesilince kendi yolu açılan Beşiktaş’la) Fenerbahçe’nin dostluğu epey pekişmiş!
Nisan ayında Fenerbahçe’nin yenilenen sosyal tesislerinin açılışı yapılmış... Beşiktaş Başkanı Süleyman Seba ve Genel Sekreter Serdar Bilgili Fenerbahçe’nin şeref konuğu olmuş! Galatasaraylı ile Fenerlinin birbirine selam vermediği o günlerde Fenerliyle Beşiktaşlının arası gayet iyi imiş!

Şampiyonluk parolasıyla açılan sezon bu kadar kötü geçince ihale haliyle birilerine çıkarılmış. Galatasaray bile-isteye Hakan Şükür’ü Torino’ya satmış!
Hoş; Hakan Şükür’ün zaten gönülsüz gittiği İtalya macerası 4 ay sürmüş ve Galatasaray’a gene geri dönmüş!
Saftig’li dönemde üzerine değer katan oyuncu olmamış. Kubilay Türkyılmaz’a yol verilmiş. Hemen ardından Hamza Hamzaoğlu da Cem Uzan’la büyük sansasyon yakalayan İstanbulspor’a postalanmış!
İyi şeyler de olmuş Galatasaray açısından... Ama o günlerde henüz bilinmiyormuş!
Son 8 haftaya girildiğinde şampiyonluktan tamamen kopan Galatasaray yeni sezon hocasını aramaya başlamış. Oydu-buydu derken; Galatasaray 1994-95’in son haftalarında İskoç Graeme Souness’a emanet edilmiş! (Galatasaray’ı ligde şampiyon yapamasa da kupa maçında Fenerbahçe Stadı’na Galatasaray bayrağı dikerek “Ulubatlı” lakabını alan Souness 'bugün bile' Sarı Kırmızılıların gururla andığı isimlerden biri olacak! İşte o tercih bu şartlarda yapılmış!)

Türk futbolunu o güne kadar hiç görülmemiş bir kavga ortamına sürükleyen Ali Şen açısından yeni sezon çok önemliydi. Çünkü Fenerbahçe’nin “şampiyonluk özlemi” tam 10 yıla çıkmıştı!
Acilen transfer çalışmalarına giren Şen yönetimi Antep’ten Boliç’i, İngiltere’den golcü Atkinson’u ve Gençlerbirliğ'nden Tarık’ı kadrosuna kattı. Savunmaya alınan Danimarkalı Högh, gurbetçi Tayfun Korkut ve Erol Bulut da Ali Şen’in yeni takımını oluşturdu. Özellikle Galatasaray'ın da istediği Tarık (kaçırılma öyküsüyle) Fenerbahçelinin en büyük beklenti içine girdiği oyuncu olmuştu.
***
Bunca yazıyı 1994-95 sezonunun Türk futbolundaki anlamını anlatabilmek için yazdık.
Aslına bakarsanız; 95-96 sezonu (sonuçları açısından) daha dramatik olaylara neden oldu. Oraya en sonunda geleceğiz. Biz şimdilik (bu sene intikamı alınan) 1994-95 senesini konuşalım!
***
Hani serimizin daha ilk yazılarında Galatasaray’ın genç taraftarlarından (onların öfkelerini çekecek kadar) kötü bahsettik ya...
“Şayet şampiyon Galatasaray 3 ay içinde boş bir çuvala döndüyse bu tamamen sosyal medyada olur olmaz her şeye tepki gösteren kendi genç taraftarı yüzündendir” dedik.
Onun arkasındayız!
Ama işin bir de şu tarafı var:
Geçmiş 30 yıl içinde hepsinin notunu çok iyi verebilecek kadar Galatasaraylı yönetici tanıdık. Galatasaray Avrupa’dan kupalar getirebiliyordu ama yöneticileri seviyelerini hep koruyordu.
Fenerbahçe ise tam aksiydi! Aldıkları kupa “yerel” kupa idi ama... Fenerbahçeli yönetici o başarıyı öyle pazarlıyordu ki, sanırsınız o aldıkları kupa dünya futbolunun en büyük kupası idi!
Zaman zaman Galatasaray yöneticisini Fenerbahçe yöneticisi karşısında “pasif” bulduğum olurdu. “Galatasaraylı yönetici de neden çeneyle oynamayı düşünmez?” derdim.
Tersi olsa; Fenerbahçeli yönetici Galatasaraylıyı ezmek için elinden gelen her şeyi yapardı!
Şayet Galatasaray’ın içinde Fenerbahçe’nin yöneticilerinden olsaydı “psikolojik üstünlük” çoook evvelden Galatasaray’a geçerdi. Ama belki de sorumluluk duygusundan olacak, Galatasaray yöneticisi o büyük başarıları tevazu dolu sözlerle geçiştiriyordu.
Belki şartlar o günkü gibi kalsaydı gene aynı şekilde devam edebilirdi. Ama artık sosyal medya diye bir şey var ve Galatasaraylı gençler bu sosyal medyayı o kadar etkili kullanıyorlar ki; RESMEN GALATASARAY YÖNETİCİSİNİN YAPMADIĞINI YAPAR OLDULAR!
Tamam... Kabul...
Galatasaray’ın kendi taraftarı kendi şampiyon takımını da 3 ayda boş çuvala çevirdi...
Ama o Galatasaray taraftarı Fenerbahçe ve Fenerbahçeliyi de psikolojik anlamda resmen ezdi, hala da ezmeye devam ediyor!
Özellikle geçen sene alınan 4. yıldız Fenerbahçelinin moralini alt üst etti.
Galatasaray taraftarı (takımı şampiyonluğa erken havlu atsa da) 4. yıldız argümanıyla resmen Fenerbahçelinin kafasında boza pişirdi!
Şunu çok açık iddia ediyorum.
Fenerbahçe ile Beşiktaş baş başa kaldıktan sonra devreye GALATASARAY TARAFTARI girdi.
Şayet bu yarışta Fener ile Beşiktaş’ın arasına onlar girmeseydi FENERBAHÇE (YERLEŞİK MEDYASININ DA GÜCÜYLE) BEŞİKTAŞ’I “ÜZÜMLÜ KEK GİBİ” YERDİ!

Galatasaray’ın ligden erken kopuşu Galatasaray’a şu anlattığım 1994-95 şampiyonluğunun intikamını alma fırsatı verdi.
Daha ilk yarı bittiğinde Galatasaraylı futbolcu ve taraftar çok iyi biliyordu ki; şampiyonluk mücadelesi veren herkes Galatasaray’ın eline düşecekti.
Galatasaray “kimin olmasını isterse” (!) 2015-16 şampiyonu o olacaktı.

Ligle işi kalmayınca kafasını tamamen kupaya veren Galatasaray’ın evinde Fenerbahçe ve Beşiktaş ile oynadığı iki maçı da canlı izledim.
Terör gerekçesiyle bir kez ertelenmiş olması Fenerbahçe maçının tansiyonunu daha da arttırmıştı. Çok iyi biliyordum ki; Galatasaray Fenerbahçe’yi şampiyonluktan etmek için o geceyi büyük bir sabırsızlıkla bekliyordu!
Hoş; Galatasaray takımı o gece çok kötü oynadı! Fenerbahçeli futbolcu birazcık becerikli olsaydı 2-3 farkla evine dönmesi işten bile değildi. Ama UEFA Kupası’nda Braga’ya elendikten sonra Fenerbahçe de henüz maç kazanıp moral bulamamıştı. O yüzden Fenerbahçeli futbolcu da Galatasaray karşısında haddinden fazla gergindi!
Sonuçta Galatasaray Fenerbahçe’nin anca 2 puanına kan doğrayabildi. 3 olabilseydi sahiden daha mutlu olacaklardı. Ama bu da fena değildi!
Sırada Beşiktaş maçı vardı.

Galatasaray’ın zaten (cezasını çekmesi için) Avrupa’ya gidebilmesi lazımdı ve o yüzden kazanması şarttı. Ancak şampiyonluk yarışı da öyle bir hal almıştı ki; daha 1-2 ay önce Galatasaray’dan “en büyük düşman” gibi bahseden Aziz Yıldırım’ın (Galatasaray Beşiktaş’ı yenerek Fener’i şampiyon yapsın diye) dostluk mesajları verdiğini bile gördük!
Ne yalan söyleyeyim; o Beşiktaş maçı, (Galatasaraylının daha stada giderken) 'alacağı 3 sonuca da sevinmek için bir neden bulabileceği' bir maçtı. Sanırım böylesi tarihinde ilk kez oluyordu!

Yenerse kendi adına sevinecekti... Ama o sonuç Fenerbahçe’yi şampiyon yapabilirdi!
Yenilirse Beşiktaş şampiyon olurdu ve Galatasaray’ın Beşiktaş’la (Fener kadar) büyük bir rekabeti yoktu. Çünkü Galatasaraylı fark etmişti ki; o 4. yıldızla (en kötü sezonlarında bile) Fenerbahçeli arkadaşlarını psikolojik anlamda çökertebiliyorlardı!
Maç berabere bitse Galatasaray açısından en adili o olurdu. Çünkü hem Fener’e hem Beşiktaş’a 1’er puan vererek “Gidin belanızı benden bulmayın” diyebilecekti. Ancak o hafta Osmanlıspor’un Bursaspor’a puan kaybetmiş olması Galatasaray’a beraberliği de yasak ediyordu.
Oyun olarak Galatasaray takımı (Fenerbahçe maçıyla kıyaslayınca) muhteşem oynamıştı. Hoş; Beşiktaşlı Sosa azıcık dikkatli olsa o maçı çok erkenden farka da taşıyabilirdi. Ama şampiyonluk stresindeki Beşiktaş aradığı golü bir türlü bulamayınca Galatasaray’a kazanma şansı bile verdi. Nitekim onlardan birinde Emre Çolak kaleci Tolga’yla karşı karşıya kaldı. Şayet Emre o topu gol yapabilse Beşiktaş için şampiyonluk belki de hayal olacaktı. Ama Tolga kurtardı; o pozisyondan biraz sonra Beşiktaş golü buldu ve şampiyonluk yolunda en büyük engeli 1-0’la aşmış oldu.

Galatasaray’ın o gün statta olan taraftarları (maçı kendi takımının kazanabilmesi için) elinden gelen desteği yaptı. Ancak Gomez'in golünden sonra futbolcular gibi onlar da çökmüştü. Çünkü bu seneki Galatasaray’ın geri düşülmüş maçı çevirme gücü yoktu.

Neyse...
Onca satırdan bu yana 1994-95 şampiyonluğunu anlatıyoruz.
Filmi biraz ileri sararak 1995-96’da ne olduğuna bakalım.

1994 Aralık ayında başkan olduğunda vurdumduymaz bir tavırla Türk futbolunu kavga dolu bir ortama sürükleyen Ali Şen’in o sene için bahanesi vardı. Çünkü başkan olduğu gün takımı önündeki 3 rakibe tam 21 puan fark yemişti. 94-95’te şampiyon yapamasa herkes anlayışla karşılayabilirdi... Ancak 95-96 sezonu için Ali Şen’in de bahanesi kalmamıştı!
Hem kendini “Ali Şen başkan Fenerbahçe şampiyon” diye pazarlayacaksın... Hem de 10 seneden bu yana zaten şampiyon olunamazken; bir sene de sen “Pardon” diyeceksin!
Taraftar affetmezdi!
O yüzden de Ali Şen’in bir önceki seneden “daha kavgacı” olacağını tahmin etmek çok zor değildi.

Trabzonspor’un milli takıma da bol oyuncu veren çok iyi bir oyuncu grubu vardı. Uzun zamandır birlikte oynuyorlardı. Şota, Hami, Orhan, Abdullah, Tolunay, Ünal, Cengiz ve Osman gibi üst düzey isimlere sahiplerdi. Zaten geçen sene de şampiyon Beşiktaş’ın ardından 2. olmuşlar, kupayı da Galatasaray’ın elinden kapmışlardı. 1995-96 senesinde mutlu sona ulaşanlar pekala onlar olabilirdi!

Ligin ilk yarısını 44 puanla lider tamamlamışlardı. Hemen ardında 42 puanlı Fenerbahçe takipteydi.
36 puanlı Beşiktaş ve 35 puanlı Galatasaray adeta daha ilk yarıdan o ikisini baş başa bırakmıştı.

Ligin 29. haftasında Fenerbahçe kendi sahasında Gençlerbirliği ile berabere kalınca puan farkını 4’e çıkaran (73-69) Trabzonspor uzun zaman sonra şampiyonluğa en yakın günlerini yaşar olmuştu. Ancak onlar da Fenerbahçe gibi uzun zamandır şampiyonluğa oynamıyorlardı ve son 4 haftaya o avantajla girmek bile onlara ağır geliyordu!
Sondan 4. hafta Trabzonspor evinde Vanspor’u ağırlamıştı. Konuk takım düşmeme mücadelesi veriyordu. Bordo Mavililer tek kale oynamıştı ama olmayınca olmuyordu. O maç 1-0 kaybedildi ve lider Trabzon'la  ikinci Fenerbahçe arasındaki puan farkı tekrar 1’e inmişti!
31. hafta iki takım da kazanarak 76’ya 75 olan puanlarla yarışa devam ettiler. Sırada Türk futbol tarihinin en enteresan maçlarından biri vardı.
Şenol Güneş’in Trabzonspor’u Carlos Alberto Pereira’nın Fenerbahçe’sini ağırlayacaktı. Tüm Türkiye nefesini tutmuş, o maçı bekliyordu.

Her seferinde olduğu gibi Trabzonlu taraftarlar Fenerbahçe kafilesini oldukça motive olmuş bir şekilde bekliyordu. O anda tüm Türkiye canlı yayınlarda şu haberi konuşur oldu:
“Fenerbahçe otobüsü taşlandı! Futbolculardan Aygün kafasından yara aldı!”
Bu olaylar zaten gergin geçmesi beklenen maçı daha da germişti.
Buna rağmen Trabzonspor oyuna çok rahat başladı. Abdullah’ın muhteşem golü adeta şampiyonluğun habercisi gibiydi. Çok iyi takım olmalarının verdiği özgüvenle Trabzonspor 2. golü arıyordu. Bulabilse Fenerbahçe oracıkta teslim olacaktı. Ama (tıpkı Vanspor maçında olduğu gibi) olmayınca olmuyordu!
Oğuz Çetin’in 55. dakikada attığı golle 1-1 beraberlik gelince strese girme sırası Trabzon’a gelmişti.
Çok sakin bir oyun oynayan Fenerbahçe aslında beraberliğe de hayır demezdi. Çünkü geride daha 2 maç vardı. Ama 82. dakikada Aykut Kocaman’la mucizevi bir gol bulan Fenerbahçe büyük korkuyla geldiği Trabzon’dan adeta “şampiyon gibi” dönüyordu!
Kalan 2 maçı da kazanırsa Fenerbahçe (Ali Şen’le) 10 yıllık şampiyonluk hasretine son verecekti.
Verdiler de!
Son 2 maçta (evde) İstanbulspor’u 2-0, deplasmanda Vanspor’u 3-0 yenen Fenerbahçe 1995-96’nın şampiyonu oldu. Ali Şen SÖZÜNÜ TUTMUŞTU!

O şampiyonluk; Trabzon’da 2 tarihi golü atan Oğuz Çetin ve Aykut Kocaman’ın da Fenerbahçe’deki sonu oldu! Bir sezon önce (yönetim baskısıyla) Rıdvan Dilmen’e jübile yaptıran Ali Şen o şampiyonluğun gücüyle diğer 2 efsanenin de sonunu getiriyordu!
Taraftar ayaklansa da Ali Şen kararından vazgeçmedi.
Çünkü Şen onların Trabzon maçını düşüneceklerine kendisiyle prim pazarlığı yaptıklarını açıklıyordu.
Hoş; özellikle Oğuz Çetin’le Ali Şen’in sürtüşmesi daha geçen sezon başlamıştı. Aykut Kocaman da (Fenerbahçe’nin şampiyon olduğu gün) Trabzonlu meslektaşına üzülmenin bedelini ödeyecekti. Tabi biraz da kaptan Oğuz’la kanka olmanın!

İşte o şampiyonluktan sonra bir bomba haber patladı.
O da şuydu:
Trabzon şehrini ve ülkeyi büyük bir gerginliğe sokan 'Aygün’ün kafası atılan taş yüzünden yarıldı' haberi yalandı!
İlerleyen yıllarda hem Ali Şen hem de futbolcu Aygün “gerçeği” açıkladı. Doktorlar ufak tefek cisimler geldiğini söylemiş ama Ali Şen:
“O kafa mumya gibi sarılacak!” talimatı vermişti.
Yöneticilerinden gerekli talimatı alan genç futbolcu Aygün de otelde Tarık’a kafasına küllükle vurmasını ister. Böylece kafası kontrol edilmeye kalkılırsa; “İşte buyrun...Bu da ispatı!” denecekti.

Bir şampiyonluk uğruna koskoca Fenerbahçe’nin bu tarz dalaverelere sığınabileceği temiz futbol isteyenlerin büyük tepkisini çekti.
Ama çekse ne olur?
Kazanan her zaman haklıydı ve (Ali Şen’in Galatasaray’ı suçladığı gibi) 'Şampiyonlar Ligi’nden 3-5 kuruş fazla kazanabilmek için' artık her şey mübahtı!

Yazdık ve gördük ki...
Aradan geçen 20 yıl Fenerbahçe’yi yönetenlerin kafasını hiç değiştirmemiş!
20 yıl önce Ali Şen hangi argümanlarla ortalığı kasıp kavuruyorsa bugün Aziz Yıldırım da aynı argümanlara sarılıyor!
Diğer yazılarda okuyup gördünüz. Ali Şen'in gözünde bir hakemin ahlaklı ve adil olması için tek kıstas var; Fenerbahçe'nin maçı kazanmış olması!
Şayet Fenerbahçe kaybettiyse hakemin ne ahlaksızlığı kalmış, ne hırsızlığı, ne de uşaklığı...
Ali Şen için öyle de...
Bugünkü başkan Aziz Yıldırım için durum farklı mı?

Her şeye rağmen sağduyulu insanlar da bu gidişin gidiş olmadığının farkındaydı.
Normal hayatımıza devam ettiğimiz ileriki yıllarda 3 sıkı Fenerbahçeli arkadaşım vardı. Her gün Florya’da Galatasaray’ı takip ettiğimi bildiklerinden (ne zaman beni görseler) Galatasaray-Fener çekişmesine başlayacağımız takılmalar duyardım. Tartışmalarımız hararetlenince o Fenerli dostlara:
“Beni iyi dinleyin beyler... Belki bana inanmayacaksınız ama... Sizin kulüp bu kafayla yönetildiği sürece sizin sonunuz iyi olmayacak!” derdim.
Bana hemen;
“Yok yaaa... Biz Fenerbahçe Cumhuriyeti’yiz! Bize hiç bir şey olmaz!” derlerdi.
Derken 3 Temmuz şike skandalı patlak verdi.
Eskiden benle Galatasaray-Fener atışmasına giren o dostlar ne oldu biliyor musunuz?
O kehanetimin doğru çıktığını görünce beni gördükçe kaldırım değiştirir oldular!

Size başka bir şey anlatayım.

Ömrüm fotoğrafla geçti...
Abartmayayım ama; milyonlarca kare fotoğraf çekmişimdir!
Kendim çok çektim ama...
Fenerbahçe’nin Dereağzı tesislerinde her gördüğümde beni kendine hayran bırakan bir fotoğraf vardı:
Siyah-beyaz baskı; (kafası sarılı) Mehmetçik Basri’nin fotoğrafı!
Oysa biz de ona benzer çok fotoğraf çekmiştik. Ama bizim çektiklerimizde o siyah beyaz baskı fotoğraftaki gizem yoktu. O fotoğrafa dakikalarca hayran hayran baktığımı bilirim!
Sonra çağ değişti.
Sonra spor kültürü değişti.
Artık...
Aslında bir şeyi olmayan;
Ama Trabzon’dan şampiyonluk çıkarmak için kafası “yalandan” sarılan 'Aygün fotoğrafı" o kulübün genlerine kazındı!
Nerden nereye değil mi?
Mehmetçik Basri’den...
Tarzan Aygün’e!
Sanırım 94-95’te (Ali Şen Fenerbahçe’ye başkan olduğunda) koskoca Fenerbahçe camiası rayından çıkarılmıştı!
Niye?
Galatasaray'ın (o yıllarda başlayan) yükselişini durduracağız diye!
Şampiyonluk sayısında Fenerbahçe'ye yaklaşıyorlar; Fenerbahçe'nin tahtını sallıyorlar diye!

Peki Fenerbahçe'nin verdiği 'bir sonraki fotoğraf' ne oldu?
Emniyet’te bu şekilde görüntülenen 'Aziz Yıldırım fotoğrafı' oldu!


Tarih bilmek önemlidir...
Şayet tarihle konuşabilirseniz size 'nerden geldiğinizi ve nereye gittiğinizi' çok net anlatır!
Mehmetçik Basri zamanında Fenerbahçe tertemiz bir maziye sahipmiş.
Ama bozdular!
Kendini ve haddini bilmez yöneticiler Fenerbahçe’nin o temiz geçmişini bozdular!
Önce futbolcu Aygün’ün kafasını mumya gibi sardılar;
Ama sonunda başkanları Aziz Yıldırım’ı Emniyet’in boy fotoğrafı çekilen stüdyosuna kaptırdılar.
Tabi ardından Metris’e!

Peki neden Beşiktaş’la?
Neden Beşiktaşlılarla?

Ben zaten 'neden olduğunu anlatabilmek için' bu kadar uzun yazdım!
Metris’e “el ele” düşüş boşuna değil!
Neden olduğunu görmek isteyenler; (oynayan Malatyasporluya kızdıkları sezonda) aralarında al gülüm-ver gülüm yaptıkları kendi maçlarına baksınlar...
Tabi Ali Şen’in yollarını açarak şampiyon yapıldıkları 94-95 sezonuna da!
O detaylarda Metris’e düşüş neden “el ele”...
Onu çok net görecekler! (SON)

Not: Linkte başkan Ali Şen'in futbolcu Aygün'ün kafasını mumya gibi sararak Trabzon'dan şampiyonluğu almasının hikayesi var!
Ali Şen orada bütün her şeyi gayet net itiraf etmiş. Her şey kendi ağzından!

http://www.sporx.com/iste-ali-senin-o-sok-itiraflari-SXHBQ274903SXQ

Not 2: 1995-96 sezonunun sonunda Galatasaray Fatih Terim'i alacak. Okan Buruk gibi, Bülent Korkmaz gibi futbolcular Bursaspor'un kapısından dönmüş olacaklar. Hepsi değerinden değer kaybeden Galatasaray'ın genç oyuncuları Fatih Terim'le yeniden kendini bulacak. İlk sene biraz sıkıntı çekilecek ama; o sıkıntının sonu 4 sene üst üste şampiyonluk olacak. Tabi sonra da UEFA Kupası ve Süper Kupa!
Ali Şen belki de (Neuchatel ve Manchester maçları sonrasında) Galatasaray'ın işi nereye götürebileceğini gördü ve belki de sırf bu yüzden Galatasaray'ı durdurmayı düşündü. Ama o futbolcu grubu 'milli takım kılığına girerek' Türkiye'yi Dünya 3.sü de yaptı!
Nerden nereye; görüyor musunuz?
O futbolcu grubu Terim'le o kadar değer kazandı ki; 4 sene sonunda çoğu bir Avrupa takımına transfer yaptı.
Kaderinizde bunları yaşamak var ise;
Hiç bir "kavgacı" buna engel olamıyor!
Peki ya Ali Şen başarılı olsaymış?






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder